MUHALEFET partileri, dirsek temasına geçtiler.
MGK kararları için Meclis'te genel görüşme açılması bağlamında birlikte karar verecekler.
Genel eğilim, bunu engellemek.
Önce... Genel görüşmenin reddi için oy kullanacaklar.
DYP'den bir grup milletvekilinin de muhalefete katılması bekleniyor.
Özellikle sorun "ordu" olunca, DYP'de, sayıları 15'i bulan milletvekilinin olumsuz oy kullanması ya da oylamaya katılmaması mümkün.
Ayrıca...
DYP ve RP oylarında kenetlenme olsa ve genel görüşme açılsa bile, muhalefet partileri, salona girmeyecek... Görüşmelere katılmayacaklar.
Yani...
Çiller ve Erbakan'ın topu Meclis'e atmaları ve muhalefeti de adres haline getirmeleri hedefi ıskalanacak gibi görünüyor.
BİR diğer olasılık, Anayasa'nın verdiği yetkiyle Cumhurbaşkanı'nın kendi başkanlığında Bakanlar Kurulu'nu toplantıya çağırması ve MGK kararlarının gerektirdiği önlemler için görüşme açmasıdır.
Eğer...
Erbakan'ın direnişi sürseydi ve imza bunalımı aşılmış olmasaydı, bu formül süratle uygulamaya konacaktı.
Erbakan - Çiller ikilisi MGK kararlarını görüşmek üzere Bakanlar Kurulu toplantısını ertelemeyi sürdürdükleri takdirde...
Topu Meclis'e atıp, oradaki bazı borazanlarıyla orduyu polemiğe çekerek, aşındırma çabasına girerlerse...
"Cumhurbaşkanı'nın Bakanlar Kurulu'nu toplaması ve MGK kararlarının eksiksiz ve derhal uygulanmasını sağlaması... Bunu hükümet bildirisi olarak açıklaması" yedekte bekletilen formüldür.
Çankaya, Ordu ve medyanın puanları yükseliyor. İktidar ise inişte...
İKTİDARIN uyguladığı tutarsız politikalar ve çelişkili söylemler, puan kaybının nedenleridir.
Erbakan, önce "komutanlarla tam bir uyum içinde olduğunu" söylemiştir...
Sonra, "MGK kararlarının bu haliyle asla imzalanmayacağı" havası üflenmiştir.
Hatta...
Erbakan'ın meydan okur dozajdaki sözlerinin yansıdığı gazetelerin mürekkebi kurumadan, yelkenler suya inmiş ve imza "paşa - paşa" atılmıştır.
Ya Çiller'in o eşsiz Anayasa bilgisiyle(!) Meclis'i Başkomutan ilan eden ve sözümona orduyu Meclis'le karşı karşıya getirmeye çalışan plastik kahramanlığı...
Bu arada Cüneyt Arcayürek, Erbakan'ın direniş rüzgarları eserken "Çiller'in Çankaya'ya çıkarak, Cumhurbaşkanı'na - alternatif MGK kararları - sunmaya kalkıştığını ve tabii, sunduğu metni cebine koyarak geri dönmek zorunda kaldığını" anlatıyor.
Erbakan'la kafa kafaya vermişler ve güya "ancak bunu kabul edebiliriz" mesajıyla, bir başka "MGK kararları metni" hazırlamışlar.
Demirel'den istedikleri "bunu alıp, komutanlara da kabul ettirerek, MGK Başkanı sıfatıyla imzaya açtırması ve açıklaması..."
Çankaya dönüşü Çiller'in yüzünün neden allak bullak olduğunun izahı, bu isteğine Demirel'den aldığı cevap olmalıydı.
Şimdi hala, RP doruklarına yakın isimler, "imzanın atılmadığını, fakat, imza bunalımının aşıldığını" söylüyorlar.
Amaç...
Tepkileri törpülemek ve zamana yaymak... Meclis platformuna kaydırarak, bir süre de orada zaman geçirtmek.
BUNDAN sonrasına gelince...
Önemli olan, şu ana kadar olduğu gibi, herşeyin - en azından şekil olarak - Anayasa, yasalar ve pozitif hukukun meşru platformunda yürüyüşünü sürdürebilmektir. Güven verebilmektir.
Bunun için de, sağduyu ve devlet adamlığı gerekiyor.
MGK kararlarının bir virgülünün dahi değiştirilmemiş olması ve bu konuda komutanların kesin tavrı gösteriyor ki...
MGK kararlarının uygulanmasında da, asker kesiminde aynı özen ve kararlılık hiç ödünsüz sürecek.
Hükümetten istenen herşey, Türkiye'nin Anayasa'sında ve yasalarında zaten yer alan hükümlerin uygulamasıdır.
Sadece TCK 163'ün yerini tutabilecek bir maddenin Terörle Mücadele Yasası'na konulması...
Ya da siyasi partilerin Anayasal sorumluluğunun, partinin daha alt birimlerinin eylem ve söylemlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi gibi yasama çalışmaları gerekiyor.
Bunlar da, makul ölçüler ve kapsamlarla gerçekleştirilebilir.
Bütün sorun, demokratik sistemin ve bu Anayasa'nın iktidar partileri olmayı benimsemektir.
Çarıklı erkan -ı harplik yapıp, milleti "enayi kurbağa" yerine koymak kafasının bırakılmasıdır.
Kurbağayı doğrudan kaynar suya değil, önce soğuk suya atarak, yavaş yavaş ısınan suda haşlamak...
Bu süre içinde ısı refleksini yok etmek taktiği, Türkiye gibi halkı aydınlanmış, iletişim ve bilgi edinme kanalları çağdaş olan bir ülkede yürümediği artık anlaşılmış olmalıdır.
Bir bakılır ki...
Bu taktiği uygulayanlar, kendileri kaynar suya atılmışlar.