Pazar kahvesi
ENKA’nın Maslak’taki amfisindeyiz. Piyanoda Fazıl Say, kemanda Patricia Kopatchinskaja...
İkisi de virtuoz...
İkisi de çılgın.
Kelime savurganlığı ile iltifat değil, gerçekten çok iyiler.
Patricia, çizgisini bozmamış, gene ayakları çıplak.
Parmaklarıyla ritm tutuşu hem ilginç hem feminin...
Özellikle “ayak fetişisti erkekler” için...
Say’ın elleri tuşlarda uçuşuyor.
Ve...
Bu büyülü hava sürerken yakınlarda bir yerden patır patır silah sesleri...
“N’oluyoruz” diye irkilirken daha da çaplı bir silahtan çıktığı anlaşılan gökgürültüsü gibi patlamalar...
Utanç verici bir durum.
Piyano ve kemanda duraklama hissedildiğinde dinleyicilerden müthiş bir alkış.
Hem silah seslerini bastırmak, hem de sanatçılara saygı ve silaha protesto.
Belki birkaç maganda, havaya silah sıkıyordu.
Eğer öyleyse polis susturmalıydı, sustururdu.
Ama...
Konser boyu aralıklarla sürdü.
Benim ve diğer orada bulunanların ortak kuşkusu ENKA’nın hemen yanındaki atış poligonunda odaklandı.
Yanımdaki bir anne, piyano eğitimi alan oğluyla gelmiş.
Oğlu, anaokulundan itibaren ENKA Okulları’nda okuyormuş.
Atış poligonuna neredeyse bitişik olan anaokulunda kurşun kovanları buldukları olurmuş.
Bir zamanlar bu yöre epeyce ıssızdı. Atış poligonu da o zaman yapılmıştı. Her ülkede var, bizde de olması doğal.
Ne var ki...
Anaokulunun bitişiğinde, okulların birkaç yüz metre yanında ve spor tesisleriyle sırt sırta olmaz.
Hele seçkin sanatçıların konser verdikleri saatlerde 200-300 metre ötede takır takır kurşun saydırılmaz.
Konserin sonlarına doğru gene uzakta olmayan bir yerlerden disko müziği de başlamaz mı!..
Sonuç...
Konser öylesine güzel ve büyüleyiciydi ki, gene de keyfimizin içine “tam” edemediler.
YÜREK ANISI
Rahmi Koç’un iş yaşamındaki 50. yılı. Onunla ilgili bir dizi anı arasında birinin yeri ayrıdır.
Ayduk Koray, Vehbi Bey’in pek sevdiği bir dostuydu.
Yakın arkadaşlarından oluşan sabah yürüyüşleri mangasında o da vardı.
Yıllar önce Ayduk Koray’ın Yeniköy’deki yalısında Vehbi Bey için bir yemek vermişti.
8-10 kişilik bir davetti.
Konuklardan Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı iyi anımsıyorum.
Gülmekten kırıp geçirdiler.
Bir ara Vehbi Bey “ellerimi yıkayayım” deyip gitti.
Aradan uzunca süre geçtiği halde dönmedi.
Meraklandık... Ayduk Bey banyoya gidip baktı.
Vehbi Bey orada kıvrılmış yerde yatıyormuş.
Salona getirdik. Yatırdık.
Doktoru Faruk Turnaoğlu’nun Nişantaşı’ndan gelmesini beklerken Rahmi Koç yıldırım hızıyla ulaşmıştı.
O arada Vehbi Bey de kendine gelmiş, “Bir şeyim yok, ne olduğunu biliyorum” diyordu. İşte o dakikalarda Rahmi Bey’in “manevi dokusuna” tanık oldum.
Babasının başucuna diz çökmüş, elini avuçlarının içine almıştı.
Hafif hafif okşuyor, babasına yüreğinden kopan güzel şeyler söylüyordu.
Vehbi Bey de ona arada bir hafifçe gülümsüyordu. Göz göze birbirlerine bakışları çok şey söylüyordu.
Vehbi Bey’in çok önemli bir durumu yoktu.
Ense kökünde kireçlenme olduğu için bazen beynine yeterince kan gitmiyordu.
Çok seyrek de olsa böyle kendinden geçtiği oluyordu.
Doktor Turnaoğlu geldi, Vehbi Bey’e birkaç hareket yaptırdı, sonra da yavaş yavaş ayağa kaldırdı.
O günden itibaren Rahmi Koç’u bir başka mercekle görürüm. İnsani tarafıyla.
Sadece babaya değil, tüm dostlarına...
İş hayatı, denizciliği, sanat eseri koleksiyonerliği, müzesi için zaten pek çok şey yazıldı, yazılıyor...
Bu da bir “yürek” gözlemi.
Bir şey daha...
Rahmi Koç hesabını bilir ama yaşamı, “para kazanmak beceri, parayı harcayabilmek kültür gerektirir” söylemini doğrular.
Bu yönüyle de çoğu iş- adamına örnek oluşturur.
BAO KULÜBÜ ÜYESİYİM
Sevgili Örsan Öymen, “Biz BAO kulübündeniz, hem de kurucu üye” derdi.
Nedir o?
Açayım...
B (B)iz...
A (A)dam...
O (O)lmayız....
Çarşamba öğle saatlerinde Basel’e havalandık.
Gece Türkiye-Almanya maçını izledik.
Gece yarısından sonra tekrar havalandık. Sabaha karşı 5 buçukta İstanbul’a indik.
Eve varmam sabah 7’yi bulmuştu.
Öğleden itibaren tekrar yazıydı, TV çalışmalarıydı sürdü.
Ders almamış gibi şimdi de 1 günlüğüne Viyana... Finalde İspanya-Almanya’yı izleyeceğiz.
Sonra hemen dönüş.
Bunu yapanlara BAO kulüp üyesi demeyelim de ne diyelim?..
Ama...
Ben bu kulüpten memnunum.
Önce Milli Takım, sonra Galatasaray ve elbette BAO...
Gönlümün desteklediği takım İspanya.
Antrenörü FB’ye gidiyormuş... Ne gam!..