Demirel'in yeniden seçilip seçilmeyeceğine... Ve de
Erbakan'ın bir kez daha sıyırmasına bugün parantez açıp,
Türkiye'nin gelecek yarım yüzyılına damga vuracak bir soruna eğilelim.
Nükleer Enerji Santralı'na...
Akkuyu'da yetişecek bu dev mantar gerçekten zehirli mi?
İşte sorular ve cevaplar...
Şart mı?
Akkuyu Nükleer Santralı, 4 - 5 milyar dolara mal olacak. Yapımı
6 yıl sürecek ve
Türkiye'nin enerji ihtiyacının sadece
yüzde 3 - 5'ini karşılayacak.
Bu kadar pahalı bir yatırıma değer mi?
Hidroelektrik santrallar için su kaynaklarının neredeyse sonlarına gelindi.
Termik santrallar, denizi, havayı, yeşili kirletiyor.
Doğal gaz, Türkiye'nin enerji ihtiyacını
sınırlarının ötesine bağımlı hale getiriyor.
Buna karşılık...
Türkiye'de var olan kapasitede enerji kaçağı, üretimin
yüzde 23 - 28'i dolaylarında.
4 - 5 milyar dolar, nükleer santralla üretimi sadece
yüzde 3 - 5 oranında artırmak yerine, bu kaçakları önleyecek yatırımlara yönlendirilse, önümüzdeki
10 yılı kurtarabiliriz.
Radyoaktif çay anıları
Akkuyu'da nükleer santral,
Türkiye'yi kalbinden vuracak bir hedef oluşturabilir.
Örneğin
İran, Irak, Suriye, orta menzilli taktik füzeler geliştirmekte.
Kıbrıs Rum Kesimi de,
Rus yapısı
S - 300 füzelerini adada konuşlandırmak hazırlığında.
Nükleer santral
"Türkiye'nin başını giyotine uzatması mı?" Gerçi nükleer santral,
2 - 5 metre kalınlığında bir beton kabukla korunacak ama bir hava saldırısı, füze isabeti, terör sabotajı sonucu buhar borularının, soğutma suyu taşıyıcılarının patlaması; reaktör yüreğinin denetim dışı kalmasına neden olabilir. Radyasyon sızıntısı olabilir.
Tabii ihaleye katılan firmalar, böyle durumlar için
kademeli güvenlik sistemlerinden söz ediyorlar ama
Çernobil örneği hafızalarımızda henüz çok taze.
Bakanın radyasyonlu çayı yudumlayıp, gazetecilere
"işte görüyorsunuz çaylarımız sağlıklı" diyerek ulusumuzu aldattığı acı bir
gerçek.
Bu kafalara nasıl güveneceğiz?
Kendimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini, sorumlu sorumsuzlara teslim etmeden düşünmeliyiz.
Deprem ve savunma kaygısı
Akkuyu, 6,5 büyüklüğünde bir
depreme dayanıklı olmak üzere planlanmış.
O zamanki değerlendirmelere göre belki yeterliydi.
Ancak
1999'da
İzmit ve
Düzce'de
7,4 ve
7,2 büyüklüğünde depremler,
Akkuyu için kaygı veriyor.
Nükleer sızıntı, depremin başka yıkımlarına benzemez.
Radyasyon bulutları, rüzgarla tüm
Türkiye'ye ve komşu ülkelerin topraklarına, kitlesel ölüm ve kanser taşır.
Savunma gereği mi?
Peki bu
santral, Türkiye'nin İran'a, Irak'a, belki
bölgedeki bazı diğer potansiyel nükleer tehlikelere karşı gizlice
nükleer silah yapımı için
U - 239 mu sağlayacak?
Öyleyse, belki düşünülebilir...
Fakat aldığımız izlenim,
bu olasılığın, nükleer santral lobisi tarafından sanal vitrin olarak kullanıldığıdır.Çünkü
Akkuyu Santralı'nın
yakıt artıklarında, nükleer silah için gerekli U - 239 yok denecek kadar az olacak.
Ayrıca
ABD ve
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, uyduları aracılığıyla yerküreyi denetliyor.
Nükleer silah için hazırlıkları anında saptıyor.
Nükleer Silahların Yayılmasını Önlemek Anlaşması'na imza atmış bulunan
Türkiye'nin,
terörist ülkelerin korsan modelini izlemesi ve gizlice nükleer silah yapmaya çalışması düşünülemez.
Sonuç...
İşte artılar ve eksiler.Bilemediğimiz gerçekler varsa tartışalım.
Farklı gerçekleri ve ulusal yararları görmeye açığız.
Fakat Türkiye insanı, kurtlar sofrasının sessiz kuzusu olmamalı.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr