Bugün Büyüklerin yanında bir görünür, sonra annesinin üst kattaki Japon kültürüne göre düzenlenmiş dairesine çıkar, ders çalışırdı. Müzik dinlerdi.10-11 yaşlarında, mahcup gülümseyişle az konuşan, duyarlı bir çocuktu.Günseli'yi yıllar içinde yakından tanıdım. Küçük bir "dostlar çemberimiz" oluşmuştu. Küçük Aycan'la da zaman zaman sohbet ederdik.Ona, "liseyi bitirdiği gün, mezuniyet gecesinde dans edeceğimize" söz vermiştim.Zamanla Günseli Kato'nun tarzını yansıtan Osmanlı ve Uzakdoğu kültürlerini harmanlayan tabloları, evlerin, işyerlerinin, otellerin duvarlarını kapladı. Yakında bir sürprizi de olacak. Ressam ve minyatür sanatçısı Günseli Kato'yu, Japonya'dan döndüğü yıl tanımıştım. Kadıköy'de sadece ailenin oturduğu bir apartmanın giriş katına atölye kurmuştu. Orada verdiği şarap-peynir partilerinde kızı Aycan'ı tanıdım. Biraz da geriye saralım... Günseli, İstanbul'da akademiyi bitirdikten sonra Japonya'ya gitmiş, yabancı öğrenci almayan Tokyo Güzel Sanatlar Akademisi'ne kabul edilme başarısını göstermiş. Tokyo Akademisi'nde şimdi onun adını taşıyan bir de atölye var.Bilinen "naif" öyküsünü kısaca bir kez daha tekrarlayayım...Japonya'daki hocası, ünlü ve bilge bir sanatçı.Günseli âşık olur. Hocası da ona...Fakat hoca evli olduğu için bu aşk, sadece "romantik ve platonik" kalır. Türkiye'deki deyişle "birbirlerine elleri bile değmez".Ama Günseli, başka bir şehirdeki hocasının atölyesinde çalışmak ve yanında olmak istemektedir.Hocasının oğluyla evlenir.Ve hocayla "romantik ve platonik" aşkı yıllarca sürer.Bu arada hocanın oğlu ile evliliğinden "Aycan" doğar.Aycan, tıpkı annesinin sanat tarzı gibi İstanbul ile Japon yüzünü harmanlayan güzel bir genç kız oldu.Artık daha dışadönük, neşeli ve hayat dolu.ABD'nin ünlü üniversitelerinden birini de kazandı. Gidiyor.Geçen hafta, 6 yıl önce ona vermiş olduğum sözü yerine getirdim.Çırağan'daki mezuniyet balosuna yarım saat uğradım ve Aycan'la dans ettim.Pistte, yeni mezun beyaz elbiseler içerisindeki genç kızlar ve ceketlerini fora etmiş beyaz gömlek, siyah kravatlı gençlerin ortasındaydık.Kendimi ilk gençlik yıllarımın anıları içinde buldum.Daha lise son sınıftayken kolej 10. sınıftaki sevgilimle nişanlanmıştık.Beyaz smokin içinde büyümüş de küçülmüş gibiydim.23 Nisan nişanlıları görüntüsündeydik, ama kendimizi bir şey sanarak nasıl da kasılıyorduk.Yani... Bu pistteki çocuklardan bile küçük yaşta "resmen" nişanlanmıştık. Çok sürmedi tabii...Neyse... Her şey tadında gerek...Sevgili Aycan'ın yanaklarından öptüm, mutluluklar diledim ve oradan ayrıldım.İçimden, Aycan için en büyük dileğim "sevdiği adamla evleneceği" ve "mutluluğu paylaşacağı" güzel bir yazgıydı. Romantik aşk öyküsü 2007 seçimleri -nasıl da- "heyecansız..."Arada bir bangır bangır hoparlörden seslenen parti araçları geçmese, 3 hafta sonra seçimlerin yapılacağını kimse fark etmeyecek.Neden böyle?Kimine göre "sandıktan çıkacak sonuçlar, 3 aşağı 5 yukarı belli..."Kimine göre ise "hangi iktidar gelse çok şey değişmeyecek..."AB, IMF, ABD kazıklarına sağlam düğüm atılmış.Dünyada para bolluğu sürdükçe, dışarıdan sermaye gelmeye devam eder.Bunun dışında kim ne derse desin, siyaset, din ve milliyetçilik damarlarından oy çıkarmak için sürüyor.Bu da büyük kitlelerde değil, daha çok köylerde, kasabalarda, küçük taşra şehirlerinde ve büyük kentlerin varoşlarında "alıcısını" bulabiliyor.Bu heyecansızlık, giderek Batı demokrasilerinde seçim önceleri gözlemlediğim psikolojik ortama benzemekte. gunericivaoglu@milliyet.com.tr BİR ŞEYLER DEĞİŞTİ