MEHMET Ali Ağca, masada tam karşımda oturuyordu. Saçları iyice kırlaşmıştı. Saçları gene kısa ve öne taralıydı. Yüz hatları aynıydı. Göz göze geldik.
Sorulara başlayacaktım. Ama bakışlarım ellerine çivilendi. Sağ ve sol ellerinin parmaklarını birbirinin içine geçirmişti. Kenetlenmiş ellerini masanın üzerine koymuştu.
Bu eller, Sevgili Abdi İpekçi'yi öldüren ellerdi.
Ürperdim.
20 yıla yakın süredir içimde biriken tepkinin lav dalgaları gibi beynime yükselmekte olduğunu hissettim. Şöyle başladım konuşmamıza:
"Mehmet Ali Ağca...
Çok değerli bir meslektaşımızı öldürdünüz. Bana ve benim gibi tüm meslektaşlarıma büyük üzüntü verdiniz. Hala bu acıyı yaşıyoruz. Şu görüşme dahi içime kolay kolay sinmiyor.
Ancak...
Buna rağmen gazetecilik ve insani nedenlerle ve de bugüne kadar işlenmiş gaddarca cinayetlerin aydınlanmasına belki de katkınız olur düşüncesiyle karşı karşıyayız. Günahınızın belki kefaretini ödeyebilmeniz için samimi cevaplar veriniz."
Bu sözlerim sürerken Ağca, zaman zaman ayağa kalkmaya çalışıyor, "Ben masumum. Hayır" diye direnmeye çalışıyordu.
"BEN masumum. İpekçi'yi öldürtenler özgür. Belki onlara kesinlikle dokunulamaz" diyordu.
Kendisine itiraflarını ve olay yerinde tatbikat çekimleri gibi bazı kanıtları anımsattım.
Ağca, bütün bunlara tepki gösteriyordu. Böyle konuşmaya baskı ve işkence altında zorlandığını iddia ediyordu.
Bunun üzerine bir öneride bulundum:
"O halde - İpekçi gibi değerli bir insanı öldüren, aşağılık bir canidir - sözüme katılıyor musunuz?
Bu sözü siz de tekrarlayın."
Tekrarlamak istemedi.
Neler söylediğini buraya uzun uzun yansıtamıyorum. Akşam Kanal D'deki DURUM programında izlemenizi salık veririm.
AĞCA, İpekçi'nin öldürülme nedenini siyasi bir sorunla açıklıyor.
Ağca'ya göre "Türkiye o sıralarda hızla ihtilale gidiyordu. Komünistler, bu ihtilalde bertaraf edilecekti. O nedenle hareket desteklenmeliydi."
Ağca, bana "Evren'in ve komutanların bu düşünceleri kesinlikle bilmediklerini" de söyledi.
İpekçi cinayetine dönelim... İpekçi, Ecevit'in çok yakınıydı ve Ecevit üzerinde etkili bir gazeteciydi.
İpekçi bir akşam, bana:
"Sen de benim gibi AP - CHP büyük koalisyonunun destekleyen yayınlar yapmalısın. Ancak... Büyük ve güçlü koalisyon kurulursa terörün üstesinden gelinebilir, demokrasi korunabilir" önerisini yapmıştı.
Ağca'nın bana "İpekçi cinayetini işletenlerin amacı, Türkiye'yi 12 Eylül'e sürüklemekti" sözlerini bu açıdan yorumluyorum.
Hatta...
Ağca "Asıl hedefin Ecevit olduğunu... Ancak kendisinin karşı çıktığını... Bunu yaparsanız sizi ihbar ederim" dediğini söyledi.
Ağca "Ecevit'i öldürmekten vazgeçtik. Çünkü Türkiye'de iç savaş çıkardı" dedi.
ASLINDA o yıllarda Ecevit'e iki suikast girişimine de dikkatleri çekmeliyim. Birini devrin Başbakan'ı Süleyman Demirel, gizli mektupla Ecevit'e duyurmuştu.
Diğeri Çiğli Havaalanı'nda Ecevit'e sıkılan fakat yanlışlıkla yanındaki Mehmet İsvan'ın bacağına saplanan zehirli mermiyle suikast girişimiydi.
Ecevit akşam DURUM'da bunları ayrıntılarıyla anlatacak.
BÜTÜN bunlar akıl almaz şeyler.
Zaten Ağca da Abdullah Çatlı'nın yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkilerini söylüyor.
Kendisinin bir yandan CIA öte yandan Bekir Çelenk'in dahil olduğu doğu bloku kaçakçılık ve gizli servis ilişkilerini de inkar etmedi.
Bunlar çok karışık konular.
Hukuk ise kanıt ister...
Ancak... Derme çatma bir örgütle karşı karşıya olmadığımız da açıkça görülüyor.
Ağca, bütün bu dış örgütlerin Türkiye bağlantılarının başında Abdullah Çatlı'nın olduğu kanısında. Çatlı'ya hayran. Çatlı'dan müthiş korkuyor. Çatlı'ya büyük saygı duyuyor.
Ağca'yı müebbet hapse mahkum ettiren savcı Marini de bu akşam canlı yayında konuğumuz... Bana Ağca için "Sorgulamalarda aslan kesiliyordu... Ama Çatlı'yla yüzyüze getirildiğinde kuyruğunu bacaklarının arasına alıp büzüldü. Küçük bir kedi yavrusuna döndü" dedi.
Marini'ye göre; Ağca davasında sadece Ağca değil, gizli örgütler hatta onların arkasındaki büyük devletler bile adeta yargılanıyordu.