12 Eylül askeri müdahalesinin ayak sesleri duyuluyordu artık.
O zaman bir gazetenin genel yayın yönetmeniydim.
Bir “telefon dinleme” olayını yaşadım.
Telefonun öbür ucundaki kişi fena halde gerilmişti.
Ağzına geleni söylüyordu. Onu “telefonun dinlenmekte olabileceğini” söyleyerek uyarmıştım.
Cevabı; “dinleyenin de dinletenin de” diye başlayan hakaret sözcükleri, hatta küfürler oldu.
Dilimin döndüğünce “Canım dinleyenin ne suçu var? Emir verilmiş, o da görevini yapıyor” dedim.
Daha sözümü yeni bitirmiştim ki, hatta 3. bir ses konuştu:
“Evet Güneri Bey, doğru söylüyorsunuz. Ben de bu iktidara karşıyım ama emredilen görevi yapıyoruz. Ayıp değil mi böyle küfretmek?”
Yani... Telefon hattında kulak olduğu, dinlediklerini kayda aldığı, böylece kendi sesiyle kanıtlanmıştı.
1980’de “telefon dinleme” henüz böyle ilkel denebilecek süreçteydi.
Zamanla “dinleme teknolojisi” müthiş gelişti. Dünkü Vatan’da bu marifetli aygıtın fotoğrafı vardı.
Öyle ki...
500 metre ötedeki bir binada özel aygıtlar, hedef odanın camına lazer ışınları gönderiyor. İçeride konuşulanları kristal gibi net ses dalgaları alarak dinleyebiliyor. Kaydedilip zamanı geldiğinde şu ya da bu “sahibinin sesi” ile servise konuyor. Ulusal yararlar için kullanılması gereken ve milletin vergileriyle alınan hassas ve yüksek teknolojiyle elektronik cihazlar ne yazık ki, iç siyaset için her devirde kullanıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Paksüt’ün ve CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın “dinlenme tartışmaları” yadırganmasın. Türkiye’de olur böyle vakalar... Olmazsa şaşırmak gerek.
......................
Not: Bu da kalıcı olması için tekrarlanması gereken anılardan biridir.
KORSAN KULAKLAR
Özel istihbarat ve güvenlik örgütlerinin CHP’yi ya da Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’ni “resmi bir görev” olarak dinlediklerini hiç sanmıyorum.
Ancak...
Bu kurumlardan birilerinin, bürokratik hiyerarşiden bağımsız olarak gizlice ya da o kurumların dışındaki özel birimlerde dinleme/izleme/gözleme yapılması yüksek olasılıktır. Bir de bunların da koordinatları dışında olan birimlere dikkat çekmek isterim.
Bu “incognito” korsanlar özel hizmetlilerdir.
Bir de “sakarlık” olasılığı var.
CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın cep telefonu çalar, arayan bir gazetecidir.
Konuşma bittikten sonra Önder Sav, kapatma düğmesine basmayı unutur. Telefonu masanın üzerine bırakır. Konuğu olan valiyle sohbeti sürdürür.
Daha sonra AKP’ye yakın gazetede bu sohbet aynen yayımlanır.
Tıpkı teybe kaydedilmiş gibi... Büyüklere masallar gibi görünse de, insanlık halidir.
Ama... Bu tek olay Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’nin, MHP yöneticilerinin ve diğer bir dizi duyarlı ismin aynı kaygıyı yaşamakta oluşunu izah etmez.
JULIO’DAN AYAKTA SEKS Mİ?Iglesias’ın İstanbul’daki son konserinde onu izleyenlere “Bunca romantik şarkıdan sonra eve dönüşte seks yapın ama bu kez ayakta” söylemi tam anlaşılmadı.
“Ne diyor bu adam yahu?” gibi fısıltılar oluştu.
Oysa...
Julio’nun ince bir dans anlatımıydı bu.
Daha çok Avrupa’da bilinen bir söyleme dayalıydı. Yansıtayım:
Ünlü bir Avrupalı siyasetçiye ait olduğu söylenen bir anekdot vardır.
Çok yakın sarmaş dolaş dans eden bir çifti göstererek, “Peki ama neden ayakta?” diye sorar.
Julio da zaten bu söylemden sonra harika bir “beden yakınlığı” ile sunulan tango gösterisi yaptırdı. Yani...
“Evlerinize gittiğinizde bu romantik duygularınızı sürdürün. Güzel bir yakın dans edin” mesajını vermiş, sonrasını da onlara bırakmıştı. Julio Iglesias Türkiye’ye ilk geldiği 1978’de güzel beraberlikler yaşamıştı. Bunu Kuruçeşme’deki konserinde de söyledi.
Hadi ben de şunu işaret edeyim:
“Onlardan biri o gece Kuruçeşme Arena’daydı.”