Gerçi Türkiyemin gündeminde "Derya - İbrahim savaşları" var ama. Gene de soralım: Kuzey Irak için "savaş" mı, yoksa "silahsız savaş mı"?
Bir mücadele sanatı olarak diplomasi "silahsız savaştır". Büyükelçi Onur Öymen’in "Silahsız Savaş" kitabı, sanki bugünler için yazılmış.
Bir satır...
"Fransızlar ‘hükümet etmek, geleceği görebilmektir’ derler.
Doğru...
Ancak, Kuzey Kıbrıs için "geleceğin zamanında görüldüğünü" söyleyebilir miyiz?
Geçmişte "öngörmek ve önlem almak" şansı ıskalandı.
Hiç değilse şimdi bu olanaktan yararlanalım.
"Asker ve savaş" diplomasisinin bittiği yerde başlar... Diplomasi ise "asker ve savaş" süreci bittiğinde. Birbirini izlerler.
O halde sormalıyız, sorgulamalıyız.
"Silahsız savaş" yani bir mücadele sanatı olarak diplomasi süreci için her şey yapıldı da son çare olarak sıra silahlı müdahaleye mi geldi?
Hayır.
O halde bu "savaş sayhaları" neden?
Yoksa, seçim sürecinde bu ayranı kabarmış vururuz" lümpen söylemleri "oy getirecek" diye mi umuluyor?
Kuzey Irak’taki Barzani yanlılarının Türkiye temsilcisi Safeen Dizayee ile söyleşi...
"Önce Kerkük için başkent ilan edilme sorunu.
"Kerkük Bağdat’ın siyasi, coğrafi ve askeri yönetiminde. 40 - 50 yıldır Bağdat yönetimi, nüfus ve zorunlu göç uygulamalarıyla, baskıyla, Kerkük’ü Araplaştırdı. Kerkük ve yöresinde çoğunluk Arapların. Referandumda Araplar ağır basar."
Yani Kerkük’ün, olası bir Kürt federe devleti coğrafyasına geçmesi hem demografik yani nüfus dokusu olarak, pek mümkün değil... Hem referandum beklentileri nedeniyle...
Neden referandum?
Barzani ve Talabani Kerkük’ü başkent yapan, ordusu, parası, bayrağı, coğrafyasıyla federe Kürt devleti anayasası için el sıkışmadılar mı?
Safeen Dizayee’ın cevabı şöyle oldu:
"Bu anayasa bir taslaktır.
Sadece bir öneridir. Yürürlük maddesi tüm Irak halkının katılacağı bir referandumu ön görüyor.
Yani sadece Kuzey Irak’taki Kürtler değil Arabı, Türkmeni, Asurisi ve diğer etnik gruplarıyla tüm Irak halkı evet derse yürürlüğe girer.
Kuzeyde biz özgürlükten yararlanabiliyoruz. Onun için biz öneride bulunabiliyoruz. Oysa Bağdat yönetimi altındaki coğrafyada ifade özgürlüğü yok. Keşke onlar da öneride bulunabilseler, tartışsak.
Sonuçta sadece Türkiye değil, bizim de demokrasi hakkımız var. Demokrasi içinde tartışmaya açık bir anayasa sunuyoruz.
Kabul edilir veya edilmez...
Edilmezse eskisi gibi özerk statü de bir çözüm olabilir.
Irak’ın toprak bütünlüğü içinde tümüyle Irak halkı belirlesin."
Türkiye’ye bu oluşum nasıl yansır?
Dizayee’a göre durum şöyle:
"Saddam’ın askerleri ve yönetimi kuzeyden çekildikten sonra 4 milyonluk Kuzey Irak devletsiz kaldı.
Oysa 4 milyon insana yol, su, elektrik, ilaç, sağlık hizmetleri, eğitim kurumları ve güvenlik için kolluk güçleri gerekiyordu. Adalet sağlanmalıydı. Savcıya ve hakime ihtiyaç vardı.
İşte bunları yapmaya çalışıyoruz. 4 milyon insanımızın yaşamını düzenlemenin ötesinde bir amaç yok. Türkiye’yi tedirgin edecek bir oluşum peşinde değiliz."
Ya PKK?.. Yeni adıyda KADEK?
İşte cevap:
"Kesinlikte karşıyız. Topraklarımızda onlara bir karışlık yer yok. Onları istemiyoruz.
Kendilerine KADEK de deseler biz onları PKK olarak biliriz.
Onlara karşı olmak tavrımızda hiçbir değişiklik yoktur.
Bütün bu anlattıklarım nedeniyle Türkiye’den bize yöneltilen tepkileri, öfkeyi hatta tehdidi anlayamıyoruz."
Tabii bunlar söylem.
Acaba eylem ne olacak?
Yazının başına dönelim; "Hükümet etmek, öngörmektir."
Ve "silaha başvurmadan, silahsız savaşın" sürecini Türkiye çok iyi değerlendirmelidir.