Prof. Bernard Lewis, "Nerede Yanlış Yapıldı?" (What Went Wrong?) kitabında demokrasiyle çoksesli müzik arasında bağlantı kuruyor.
Ünlü bilgine göre Batı müziğinin belirgin niteliği çoksesliliktir. Değişik insan sesleri, değişik enstrümanlar, bir orkestranın bünyesinde bütünleşir. Değişik yollardan gelen sesler, çoksesli müziğin birimleri, genel bir amaçta buluşur.
Değişik icracılar birlikte değişik notaları çalar.
Bernard Lewis’in müzikle ilgili saptamasından şu sonucu çıkarabilirim:
Farklılık, kendi içinde bağımsızdır ama bir bütüne varmaya, orkestra eseri olmaya gereksinim duyar.
Değişik icralar, farklı notalar bir orkestra şefinin, bir yönetmenin çabasıyla uyuma kavuşur. Ama orkestrada zaman zaman bütün farklı notaları çalan değişik enstrümanların sesi duyulur.
Tek sesli müzikte bu farklılık yoktur. Lewis’e göre, çoksesli müzik yani orkestra bir takım işi’dir. Yönetmen de bu takımdaki kişidir.
Müzikle ilgili saptamasından sonra Lewis demokrasiye geçiyor.
Demokrasi de bir takım oyunu’dur. Birlikte uyum içinde (harmoni) çalışmadır ama tek sesin egemenliği değildir. Değişik görüşler genel amaç içinde var olur / erir.
.......
Orkestra şefinin, takım kaptanı’nın çoksesliliği bastırmadan orkestrayı yönetmesi gerekiyor. Lider de bunu yapacak.
Yukarıdaki satırları Doğan Hızlan’ın Hürriyet’teki yazısından aldım. Keyfini bu sütunda da paylaşmak istedim.
Türkiye’de siyasi partilerin adeta mitoz bölünmeyle çoğalmaları liderlerin orkestra şefi yeteneklerindeki eksiler nedeniyle mi?
Ünlü orkestra şefi Zubin Mehta’yla tanıştığımda sormuştum:
"Nasıl şef olunur?
Hangi ölçütlerle şef adayları belirleniyor?
Neden bazı şefler dünya çapında değer olabiliyorlar?"
Genç müzisyenler kendi istekleriyle şef olmak üzere başvururlarmış.
Müthiş bir hafıza, çok iyi iletişim, ağır işçi temposunda çok uzun çalışmalar.
On binlerce notanın hangi sazlarla nerede girip, nerede çıkacağı, hangi bütünlüklerin kurulacağı, nerelerde solo? Kısacası zihinlerde yüzlerce cilt kitabın sayfa numaraları, bölüm başlıkları, paragrafları, satırbaşları, noktası, virgülü, tırnak işaretleri, hatta dipnotları vs. ile yer alması gibi bir mucize.
Ve bu bütün bilgilerin takım oyunu içinde enstrümanlarla ahenk içinde kusursuz icrasını sağlamak.
Keşke bizim liderler, orkestra şefleriyle bu takım oyunu, yönetim sanatını söyleşseler.
Yani farklı sesleri bastırmadan hepsiyle birlikte uyumu ve ahengi yakalamak. Alkışları sadece kendisi kabul etmeyip, orkestrasında göstermek...
Bunlar olmayınca partiler de farklı sesler, farklı partiler haline geliyor.
Mitoz bölünmeyle çoğalıyorlar.
Türkiye’nin vizyonunda AB’ye tam üyelik var.
Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunda umut AB...
Siyasi partiler onurlu, akılcı bir yol haritasıyla AB’ye tam üyelik için bir araya gelmeliler.
Kimliklerini, parti amblemlerini koruyarak bu hedefe odaklanmalılar.
Seslendikleri toplum kesimlerine, yörelere, renklere AB orkestrasyonunun ahengi içinde farklı notalarla uzanabilirler.
Dün istifasını veren Derviş’in amaçlarından biri bu.
Cem - Bayar ittifakıyla topluma sunulacak hükümet vizyonu da AB’ye tam üyelik olabilir.
Seçim sonrasında kurulacak ortak hükümetlerde de barajı geçen partiler AB hedefine odaklanabilirler.
O başlık altında zaten ekonomik, sosyal, moral ve ulusal değerler de yer almaktadır.
AB’ye ulusal yararları koruyarak onurlu güzergâhta ilerlemek ancak böyle güçlü ve istikrarlı bir siyasal irade ile mümkün.
Ve Nâzım’ın ORKESTRA şiirinden birkaç dize...
........
Üç telinde üç sıska bülbül öten
üç telli saz
dağlarla dalgalarla kütleleri
ileri
atlatamaz!