Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Erdem sadece bir söz onlar için.
Ve kutsal orman sadece odun."
Gene orman yangını...
Ne yazık ki ormanlar, dünyada ilkelliğin, terörün, ruhsal bunalımın alev alev kusulduğu, yok edilmek istenen güzellikler.
Kısa süre önce G. Afrika'daydım.
Cape Town'ın güneyinden, Ümit Burnu'na kadar uzanan dağlar, göz alabildiğine kömür rengine dönüşmüştü.
Şoförümüz, "bu uçsuz bucaksız ormanların aynı anda on bir yerinde birden yangın çıkarıldığını" söylemişti.
Karayolunda ilerlerken, yolumuzun üzerine önce maymunlar çıktı. Onlara ekmek attık.
Sonra...
Dev bir hipopotam...
Onu kızdırmadan, bir süre geçip gitmesini bekledik.
Şoförümüz, "bu hayvanlar aç. Ormanlar yandıktan sonra doğada aradıklarını bulamıyorlar. Yola indiler" dedi.

Doğayı sevmek

Öğrendiğime göre, yangını önlemek üzere G. Afrika yönetiminin yeterince yangın söndürme uçağı ve helikopteri var.
Ama gene de başarısız olmuş.
Çünkü...
Sömürge yönetimleri, ormanlarda doğanın özelliğini bozmuş.
Afrika ağaçlarının arasına, Akdeniz çamlarını dikmiş.
Yüzyıllar boyunca onlar çoğalmış.
Alevlere karşı dayanıklı ve kolay tutuşmayan Afrika ağaçlarına karşın, bunlar kolay yanıyormuş.
Kızışan kozalaklar havan topu gibi fırlıyor, öbek öbek yangınlar çıkarıyormuş.
Bu anlatım bana yabancı gelmedi.
Türkiye ormanları da genellikle çamlıktır.
G. Afrika'daki gibi bütün teknik önlemler alınmış, olanaklar sağlanmış bulunsaydı, son yangınlar için böyle gerekçeler öne sürülebilirdi.
Ne yazık ki öyle değil.
Beceriksizlik, basiretsizlik ve ihmal, ülkenin akciğerlerini kavuruyor.
Üstelik...
Önlemler, adeta resmi takvime(!) bağlanmış.
Sanki yangınlar, emir ve komutayla devletin izin verdiği tarihte başlayıp, izin verdiği tarihte sona erecekmiş...
"Yangın helikopteri, yangın uçağı ancak 1 Haziran'dan itibaren kiralanır" gibi bir yasal uygulama var.
Yani...
30 Mayıs'ta yangın çıksa, helikopter ve uçak olmayacak.
Ne kafa!
"Buna ad koyamadım."
Yangınlardan sonra G. Afrika'da hayvanlar yollara inmişti.
Bizdekiler ise bazı yüce koltuklara çıkmış olsa gerek.

Taksim manzaraları

Bazıları da, önceki gece Taksim Meydanı'na inmişti.
Holigan denen serserileri ayrıca anlatmaya gerek yok.
Bu reziller, lağım suları gibi Taksim'e akıyorlar... Türk Bayrağı'nı edep yerlerine sarıp, ellerinde içki şişeleri, kadınlara sarkıntılık ediyor, zil zurna sarhoş hadise arıyorlar...
Bu çirkeflik elbette başı boş bırakılamazdı.
Hiç kuşkusuz önlenmeliydi.
Ama...
Hukuk devletinde bu görev, güvenlik güçlerinindir.
Böyle bir belanın İstanbul'a geldiği bilinciyle Taksim'de hazır bulunması gereken polis, o 20 - 30 holiganı birkaç dakikada zararsız hale getirebilirdi.
Biraz tazyikli su akıllarını başlarına getirirdi.
Ama hayır.
Holiganlara karşı magandalar devreye girdi.
Bıçaklar çekildi, boğazlar kesildi, karınlar, bacaklar şişlendi.
İki İngiliz öldü.
Ve en acısı, son nefesini vermekte olan arkadaşının ağzına hayat öpücüğü vermekte olan bir holiganın sırtına hala kalasla vurulmakta oluşuydu.
Bu insanlık dışı görüntü, tüm dünya TV'lerinde döne döne gösterilmekte.
Korkarım ki Türkiye'ye gene bir çirkin leke olarak bulaşacak.
Gece Yarısı Ekspresi'nden sonra bir haksız leke daha...
Türkiye bu mu?
Elbette değil...
Ama gelecek için...
Orman yerine odun üreten kültür yozlaşmasının tehdidini görebilmeliyiz.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr