Bugün AKP'nin oyu bunun altında, her iki seçmenden biri değil, "birkaç çıt" aşağısı.1965 seçim zaferinde AP'ye oyları, sandığa gömdüğü, ılımlı merkez sağ YTP'den gelmişti. Şu son seçimde AKP'nin yüzde 47'ye dayanan oyları da sandığa gömülen merkez sağ DP ve GP'den gelmiştir. Kendi partilerinin barajı aşamayacağı gören merkez ve merkez sağ seçmen daha yakın bulduğu AKP'ye yönelmiştir.İki turlu seçim sistemi uygulansaydı gene olacağı buydu. Seçmen kamuoyu araştırmalarını "birinci tur" seçim gibi algılamış, sandık başında ise tıpkı ikinci tur seçimlerinde olduğu gibi birbirine yakın partilerden en büyük olanında birleşmiştir. Merkez ve merkez sağ seçmen "iktidar" sever. "İktidar" olmaya alışıktır. O seçmen sol seçmen gibi sürekli iktidar dışı kalarak ıstırap çekmekten hoşlanmaz.Türkiye'nin çok partili hayatına bakınız. Hep merkez sağ kitle partileri tek başına iktidar olmuştur."Oynak merkez" teorisi bağlamında AKP de, merkezi biraz daha sağa kaymış kitle partisidir. Artık... İki dönemdir Meclis dışında kalan DYP'nin (son adıyla DP'nin) ve Anavatan'ın Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'dan "hayat öpücükleriyle" yeniden yaşama dönmeleri çok zor. Hatta bir mucize olmazsa böyle bir olasılık görünmüyor. AKP merkezden sağa doğru çok geniş bir siyaset coğrafyasını temsil etmekte. Demirel'in başında bulunduğu AP (Adalet Partisi) 1965 seçimlerinde yüzde 51 oy almıştı. Türkiye'deki her iki seçmenden biri değil, "bir çıt" fazlası AP'ye oy vermişti. Büyük grubu olan partiyi yönetmek ve bir arada tutmak zor zanaattır. Özellikle farklı dünya görüşleri olanların bir araya geldiği kitle partilerini...Gene Demirel'in AP'si ile Erdoğan'ın AKP'si arasında bir paralel çizelim.AP'de daha merkezde isimlerden oluşan "yeminliler" ve 27 Mayıs İhtilali'nin çetin koşullarında AP'yi kuran daha sağdakiler bir süre sonra karşı karşıya geldiler. Demirel tercihini "yeminliler" için yaptı. Diğerleri partiden koptular. Demirel'e hayatı çok zorlaştıracak Demokratik Parti'yi kurdular. AKP'de de böyle kopmalara kadar varacak bir ayrışma süreci yaşanacak mı? Bilinemez.Ancak... Daha şimdiden Bülent Arınç ilk örnek. Büyük olasılıkla Meclis başkanı olmayacak."Başka yıldızların da kayacağı" yolunda haberler geliyor.Bugünden yarına "ayrışma" bir iç "iktidar çatışmasına" dönüşmeyebilir.Ama zaman içinde kaçınılmaz. Zaten bu olmazsa AKP de merkeze yerleşemez. BÜYÜK BAŞIN DERDİ Dünkü yazıma telefonla bir ilave cümle yazdırmıştım; "istifa korosunda değilim..."Kulaktan kulağa telefon oyununda olduğu gibi bu cümle yazımda "istifa konusunda değilim" diye yayımlandı.Böyle şeyler olur. Hatta bazen "zaten anlaşılmıştır" diye düşünüp düzeltmem.Bu kez düzeltiyorum çünkü benim için duyarlı bir konu. Deniz Baykal gazeteciliğe başladığım ilk yıllardan arkadaşımdı. Ben hukuk birde öğrenci ve çiçeği burnunda gazeteciydim. O da siyasal bilgilerde asistandı, muhabir olarak çalıştığım Akis dergisine dış politika yazardı. O tarihten bu yana dostluğumuz sürdü. Çok önemli bir seçim sonrası üstelik partisinin oylarını da korumuş bir arkadaşım için "istifa korosu" içinde yer almak özensizliğini gösteremem.Karar kendisinindir. Öte yandan gene o yıllardan dostlarım, arkadaşlarım, Hikmet Çetin, Onur Kumbaracıbaşıoğlu bir grup saygın CHP'liyle birlikte hareket başlattılar. "Sadece Baykal'ı değil tüm CHP yönetimini sorumlu" ilan ederek görevi hatta siyaseti bırakmalarını istiyorlar.CHP bugün kazandığı mevzileri tutarak başta cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere uzun soluklu ve dışa dönük bir siyaset mücadelesi mi vermeli... Yoksa, "tabula raza" felsefesiyle masanın üzerindekileri tamamen silip yeniden mi başlamalı? Bu soruların cevabı ciddi tartışmaları ve iyi düşünmeyi gerektirir.CHP cumhuriyetin kurucusudur, bugün için olduğu kadar, yarınlar için de var olmalıdır. gunericivaoglu@milliyet.com.tr BAYKAL'IN KARARI