Gazetelerde okudum. ODA TV‘deki baskında bazı özel hayat dosyaları varmış.
İddialar doğru mu?
Bilemem.
Ancak listeye bakıyorum.
Nazlı Ilıcak ve eşi TERCÜMAN gazetesi sahibi merhum Kemal Ilıcak’la birlikte geçiyor adım.
“Herhalde TERCÜMAN’ın Genel Yayın Yönetmeni olduğum yıllardan bir işgüzarlık” diye düşündüm.
Mümkün...
Çünkü o zamanlar “telefonumun dinlendiğini, bizzat dinleyen itiraf etmişti.”
Bakın olayı “en son” 30 Mayıs 2008’de bu köşede nasıl anlatmışım:
12 Eylül askeri müdahalesinin ayak sesleri duyuluyordu artık.
O zaman bir gazetenin genel yayın yönetmeniydim.
Bir “telefon dinleme” olayını yaşadım.
Telefonun öbür ucundaki kişi fena halde gerilmişti.
Ağzına geleni söylüyordu. Onu “telefonun dinlenmekte olabileceğini” söyleyerek uyarmıştım.
Cevabı; “dinleyenin de dinletenin de” diye başlayan hakaret sözcükleri, hatta küfürler oldu.
Dilimin döndüğünce “Canım dinleyenin ne suçu var? Emir verilmiş, o da görevini yapıyor” dedim.
Daha sözümü yeni bitirmiştim ki, hatta 3. bir ses konuştu:
“Evet Güneri Bey, doğru söylüyorsunuz. Ben de bu iktidara karşıyım ama emredilen görevi yapıyoruz. Ayıp değil mi böyle küfretmek?”
Yani... Telefon hattında kulak olduğu, dinlediklerini kayda aldığı, böylece kendi sesiyle kanıtlanmıştı.
1980’de “telefon dinleme” henüz böyle ilkel denebilecek süreçteydi.
Zamanla “dinleme teknolojisi” müthiş gelişi. Dünkü Vatan’da bu marifetli aygıtın fotoğrafı vardı.
Öyle ki...
500 metre ötedeki bir binada özel aygıtlar, hedef odanın camına lazer ışınları gönderiyor. İçeride konuşulanları kristal gibi net ses dalgaları alarak dinleyebiliyor. Kaydedilip zamanı geldiğinde şu ya da bu “sahibinin sesi” ile servise konuyor. Ulusal yararlar için kullanılması gereken ve milletin vergileriyle alınan hassas ve yüksek teknolojili elektronik cihazlar ne yazık ki, iç siyaset için her devirde kullanıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Paksüt’ün ve CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın “dinlenme tartışmaları” yadırganmasın. Türkiye’de olur böyle vakalar... Olmazsa şaşırmak gerek.
Kadınlar günü bağlamında “sevdiğim bir anıyı yansıtayım.”
Kürt kökenli ses sanatçısı Rojin anlatıyor:
Güneydoğu’da konserdeyim.
Arada “istekleri” alırken, ak sakallı bir amca sahnenin önüne geldi.
“Rojin hanım kızım dünya karılar günün kutlu olsun” dedi.
Hem güldüm, hem duygulandım.
Teşekkür ettim.
“İstediğin şarkı var mı” sordum.
İsteğinin “ortaya karışık” olduğunu söyledi.
Anladım...
“Başım gözüm üstüne” deyip yaptım bir “karışık” mikrofonda.
“We were, we were rock you” ile başlıyorum. 1-2 dakika sonra Batı müziğinden ansızın “ölürsem kabrime gelme istemem” ile arabeske geçiyorum, oluyor “ortaya karışık” müzik.
Rojin yürek temizliği gözbebeklerine yansıyan “can” insandır.
Söylerken burun çektirir, anlatırken güldürür.
Bu topraklardan “kadınlar günü” algılaması işte böyle anlatılır.
Kadına kendince sevgi, saygı, kutlama hepsi var ama ne yazık ki “karı” da diyenler olur sonunda.
“Ortaya karışık” bir durum.
“Şiddeti” ise telaffuz bile etmek istemem.
Şu satırları Berlin’den yazıyorum. Önümde nefis bir beyaz Ren şarabı.
Kadehim “onlarsız olmaz” tüm kadınlar için yükseliyor.
NOT: Nazlı Ilıcak’ın, Savcı sayın Zekeriya Öz’ün yanından çıktıktan sonra yaptığı açıklamayı akşamın ilerleyen saatlerinde öğrendim. Çok çirkin ve tamamen gerçek dışı satırlar nedeniyle, kalemimden çok ağır ifadelerin döküleceğini hissediyorum. En iyisi paçamıza sıçrayan bu çamuru silmek ve gerekeni bir gün sonra yazmak.