Uzun süredir düşünüyordum. “Kim akil adam misyonunu üstlenerek Türkiye’deki bu kör uçuşa U dönüşü yaptırabilir?”
Vaktiyle böyle durumlarda eski Dışişleri Bakanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil devreye girerdi.
Demirel ile Ecevit, hatta sivil ile asker arasında diyalog kurar, akılcı uzlaşmalar sağlardı. Sözü, sohbeti keyifliydi. Tarihi deneyimleri zengindi.
Bir başka ağırlıklı isim merhum Vehbi Koç’tu.
Önemli durumlarda liderlere, cumhurbaşkanına, başbakana, askere mektuplar yazardı. Bazen bire bir konuşurdu. Onlara kolektif akılda uzlaşma çağrısında bulunurdu.
Ayrı bir yere ve ağırlığa sahipti. AB ile ilgili çok önemli bir düğümün, zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz’la Sarıyer’deki köşkünün bahçesinde konuşarak çözülmesini sağlamıştı. Böyle birkaç isim daha saymak mümkün.
Fakat ne yazık ki, günümüz için o ağırlığı olan akil adamı bulmakta zorlanıyordum.
Bir önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök Fikret Bila’ya verdiği mülakat ve Cumhurbaşkanı Gül ile konuşmasıyla bu misyonu -bir bakıma- üstlenmiş oldu. Özkök, 2008 Türkiye’sinin saygın ve tüm tarafların güvenebileceği isimlerinden biri olduğunu hissettiriyor. Kendini polemiklerin dışında tuttu.
Önüne konulan her mikrofona, her kameraya konuşanlardan olmadı. Tavırlarını da, sözcüklerini de özenle belirledi. Ancak o da zamanlama hesaplarıyla değil, gerçekten ihtiyaç olduğunda.
“Akil bir ismin devreye girmesi” çağrısında asıl dikkatimi çeken, “çok geç olmadan” söylemiydi.
Evet... Sağlık kolay kaybedilir ve çok zor kazanılır.
Ülkelerin ve milletlerin sağlığı için de bu kural geçerlidir.
ERKEĞİN ZİYNETİ TEVAZU
Hint müziğinin ustası Zakir Hussain “dünya mirası” sayılan sanatçılar arasında. Hint müziğini uluslararası platforma taşımış.
“Tabla” çalıyor.
Yani çeşitli formlarda ve büyüklüklerde, davul ailesinden, el vurmalı çalgılar...
İnanılmaz sesler ve ritim. Ona, Taksim Trio eşlik etti. Klarnette Hüsnü Şenlendirici, kanunda Aytaç Doğan, bağlamada İsmail Tunçbilek...
Onlar da Zakir gibi Hint giysileriyle çıktılar Aya İrini’nin sahnesine...
Sadece bir kez prova yapabilmişler.
Ama... Nasıl da bir uyumla doğaçlama çaldılar. Repertuvarın yüzde 70’i sahnede kendiliğinden oluşmuş.
Sonlara doğru Sezen Aksu’nun “Belalım”ından bir esinti vardı ki Sezen dinlemeliydi. Unutamazdı.
Gözüm Burhan Öçal’ı ve Ayhan Sicimoğlu’nu aradı.
Eğer göremediğim bir yerlerde değillerse, çok şey kaçırmış oldular.
Aya İrini’nin çıkışından yandaki avluya geçtik. Güzel, serin bir tarihi mekân.
Üstü açık olduğu için yıldızlar altında daha da keyifli. Oradaki “after party”ye Zakir Hussain ve Taksim Trio’nun sanatçıları da geldiler.
Deniz Seki’nin de orada olduğunu magazinciler için belirteyim. Zakir Hussain, “Tevazu, erkeğin ziynetidir” söyleminin simgelerinden biri.
ŞEFİN KIÇINA TEKME
İKSV büyük isimleri dinletmenin yanı sıra, onlarla tanışmak, söyleşmek şansını da sağlıyor.
Yıllar önce İsrail’de bir konserdeydim.
Zali de Toledo gene çok zor şeyi yapmış, bizim grubu, konsere verilen arada kulise götürmüştü. Dünyaca ünlü şef Zubin Mehta bir koltuğa gömülmüş, papyonunu çözmüş, yakasını açmış, ayaklarını uzatmış dinleniyordu.
Fotoğraf çektirdik, konuştuk. Çok ünlü bir keman virtüozü -galiba Shlomo Mintz’di- geçerken, Zubin, ayağının alçılı olmasına takılarak, “Ne o? Ayağını nasıl kırdın?” diye seslendi.
O da “Kendini dünyanın en büyüğü sanan orkestra şefinin kıçına tekme attım” diye cevap verdi. Zubin de lafın altında kalmamış, “Bazı şeflerin kıçı sert olur, tekme atmak için yumuşak olanlarını seç” demişti.