MERHUM Vehbi Koç'un kaybı bugünlerde daha da fazla hissediliyor.
Onun kamuoyu tarafından bilinmeyen bir özelliği vardı.
Türkiye'nin çıkmazlara sürüklendiği kritik günlerde kendini çözüm üretmekle sorumlu hissederdi.
Türkiye'nin bilgisine ve haber alma ağlarına güvendiği isimlerini tek tek dinlerdi. Bu konuda uzmanlara raporlar hazırlattırırdı.
Oluşan fikirleri, yılların deneyimlerinden geçmiş beyinlerle tartışırdı. Bir fikir oluştururdu.
Sonra...
Duruma göre ya ilgililere kısa, net ve açık bir mektup yazarak gönderirdi... Ya da yüzyüze görüşerek oluşturduğu fikri anlatırdı.
İster yazıyla, ister sözle... Koç, sunuşuna hep şöyle başlardı.
"Kendim için hiçbir şey isteyecek ve bekleyecek yaşta değilim. Şirketlerimize gelince... Onları da çocuklarım ve profesyoneller yürütüyor. Ben emekli oldum. Sizi Türkiye'nin yararları için rahatsız ediyorum. Türkiye ne kadar iyiyse,biz de o kadar iyiyiz."
Vehbi Bey'in bu Türkiye'nin genel yararları için kaygılarını ve çözüm önerisini yansıtan başvuruları genellikle şöyle noktalanırdı:
"Belki yanılıyorum, ama, vicdanımın sesine uyarak doğru bildiklerimi tecrübelerimin ışığında size sunmayı vatanıma borç bildim. Takdir zat - ı alilerinindir."
MERHUM Koç'un, Çetin Altan'dan, merhum Uğur Mumcu'ya... Demirel'den, Yılmaz'a, Ecevit'e, İnönü'ye kadar açılan yelpazede ağırlığı vardı.
Sözleri etkili olurdu.
O'nun Türkiye yararına devreye girdiği son konulardan biri de Özelleştirme Yasası olmuştu.
Bu yasanın çıkmasını engelleyen ve Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak iptal girişimlerinde bulunan Mesut Yılmaz'la sessiz sedasız bir görüşme yapmıştı.
"Türkiye'nin yararına hükümlerle sağlama bağlanacak bir yasa için iktidarla ortak çalışmalar yapılmasında ve uyum yasasının süratle çıkarılmasında fayda olduğunu" anlatmıştı. "Anavatan'ın özelleştirmeyi engellemeden vazgeçmesini... Bunun Türkiye'ye çok pahalıya patlayabileceğini" söylemişti.
Söyledikleri akılcıydı.
Önceki yaz gerçekleşen bu görüşmeden sonra Anavatan'ın politikası değişmişti. Özelleştirme Yasası, Anavatan'ın Parlamento desteği ile çıkabilmişti.
OYLARLA Hükümet olunabilir... Ama iktidar olabilmek için toplumdaki kalıcı değerlerin desteği gerekir.
Merhum Vehbi Bey, o kalıcı değerlerden biriydi. Hem kendi kişiliğiyle... Hem de bütün iş aleminin bir bakıma simgesi sayıldığı için. Çünkü, camiasında öyle bir ağırlığı vardı ki, onun söylediği söz kollektif bir irade gibi olurdu. Zaten Koç da bunu tartmadan konuşmazdı.
O nedenledir ki... Şimdi iş alemi sesini... Hatta ağırlığını ve en önemlisi duyarlı dönemlerde dikkate alınırlığını ne yazık ki yitirmiş gibidir.
Böyle zor durumlarda tek kişinin eksikliği doldurulamıyorsa beyaz saçlılara başvurulur.
TÜSİAD şemsiyesi altında, zamanında Vehbi Bey ile çok yakın çalışmış Can Kıraç gibi isimler bir araya gelmeli ve toplumun diğer kesimlerinden deneyimli ve pırıltılı beyinlerle diyalog kurarak demokrasi içinde sağduyulu çözümler üretmeli ve önermeliler.
Bu görüş diğer kurumlar için de geçerlidir.
l996 Türkiye'sinde ne Türk - İş Genel Başkanı Bayram Meral ve ne de DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak ayrı ayrı ve tek tek büyük ağırlıklara sahip değiller. Onlar da bir araya gelmeliler. Yanlarına Türkiye işçi hareketinin ve ilk sendikaların iki kurucusundan biri olan Halil Tunç'u da alarak bir ortak platform yaratmalılar.
Hatta memur sendikaları girişiminin yöneticilerini yanlarına almalılar.
Kamuoyunu elektriklendirmeli ve bazı kulakların zarlarını patlatırcasına yüksek desibelde bir vicdan titreşimi oluşturmalılar.
Mesut Yılmaz tek başına yürüttüğü siyasi mücadelede bir siyaset depremi, bir şok yaratamıyor.
Koyduğu tavırlar, yıllardır ince sızı gibi süren Çiller'le kişisel kavgaymış gibi bir yanlış anlaşılma çerçevesine itiliyor.
Oysa Yılmaz bunu DSP ve CHP Genel Başkanları Bülent Ecevit ve Deniz Baykal ile beraber ortak mücadele platformuna koyabilirse hadise çok daha etkin olur.
Elbette zorlukları var. Örneğin Ecevit ile Baykal'ı bir araya getirmek... Merkez sağda bir parti olarak, iki sol parti lideriyle birlikte kamuoyu önüne çıkmak gibi...
Ancak unutmamak gerekir ki "iş'i doğru yapana yönetici, doğru iş'i yapana lider denir."
Şu satırlarla akıl öğretmeye kalkışmış gibi oldum.
Affola.
İş işten geçmeden içimden geçenleri yansıtmak istedim.