Reklamlardaki gibi bir söylem...
"Paranıza yön vermeden... Eğer yoksa, fakirin ekmeği umuda yön vermeden... Şu açıklamaları bir okuyun."
Maliye Bakanı Sümer Oral anlatıyor:
"Vergi gelirleri, yılın ilk 6 ayında hedefin üstünde gerçekleşti.
Faiz dışı bütçe fazlası da ekonomik programda yıllık 11 katrilyon 400 trilyon olarak hedeflenmişti.
Şimdi de 7 katrilyon 700 trilyona ulaşıldı.
Bu en önemli bir göstergedir. Ekonomik program bu göstergeye bağlanmıştır.
Çünkü... Faiz dışı bütçe fazlası, iç borcu çevirmekte kullanılmaktadır.
Borçlanma ihalelerinde Hazine'nin elini kuvvetlendiren güvenlik subabı olarak öngörülmüştür.
İkinci dönemde, iç borç ödemede bu katkı ağırlıklı olacaktır."
Kısacası... Piyasaya üflenen "Türkiye de Arjantin gibi iç borç ödemelerini yeni borçlanmalarla döndüremeyecek, sıkışıyor" gibi iddialara karşılık, böyle bir sigorta var.
Fakat... Burada duralım...
Faiz dışı bütçe fazlası için konulan hedef, "faizlerin yüzde 65 - 70 olacağı" varsayımına dayalıydı.
Oysa... İç borçlanma ihalelerinde faizler yüzde 90'lı oranlarda.
Aradaki fark, hesapları bozmuyor mu?
Sümer Oral; "Ek Ödenek Yasası çıkarıldığına" işaret ediyor ve "en az Kasım'a kadar sorun yaşanmaz" diyor.
Yani... Faizlerin de ekonominin iklim normallerine dönebilmesi için Kasım'a kadar kazanılmış zaman var.
Tunca Toskay'dan da bir olumlu işaret:
"Geçen yıl dış ticaret açığı 27 milyar dolardı. Bu yıl sadece 8 milyar dolar... Cari işlemler artıya geçti... Döviz rezervi yüksek..."
Kısacası... Türkiye ekonomisinin dövize bu denli yönelmesi, faizlerin yükselmesi için "matematik neden" yok gibi...
Dün IMF ve Dünya Bankası'nın serbest bıraktığı paraların Türkiye hesabına giriş günüydü.
Doğal olarak ekonominin rahatlaması bekleniyordu.
Oysa... Tam tersine faizler yükseldi... Dolar tırmandı...
Neden?
Sorun psikolojik...
Toplumda bu hükümete güven erozyonu, açık bir gerçek...
"Bir yol kazası daha yapar mı?" kuşkuları var.
Dahası... Hükümetin IMF programlarına, kendine ve karşılıklı ortaklarına güveni de azalmış.
"IMF ne derse yapan... Ama gene de dövizin ve faizin ateşini düşüremeyen... Başarısızlık olasılığını kabus gibi yaşayan bir hükümet..."
Yılmaz "faizler düşmezse programı değiştiririz" diyor...
Bahçeli "Derviş'i istemediğini" satır aralarında açıklıyor...
Ecevit "hükümeti dağıtmamak için elinden geleni yaptığını" söylüyor...
"Hüsamettin Özkan'ın artık arabulucuktan yorgun düştüğü" konuşuluyor...
Altlarından zeminin kaydığını da hissediyorlar.
Memur, işçi, emekli, esnaf, çiftçi, köylü... Barut gibi.
Bir örnek: "Devlet memurları maaşlarını aldılar. Aynı gün dolar karşısında TL yüzde 4 değer kaybetti. Yani... Memurun maaşı daha cebine girdiği anda yüzde 4 oranında makaslandı."
Bu örneği tüm kesimlere yayabiliriz.
Bireysel olarak alev... Ekonominin bütünü için yangın...
Dipten gelen sıcak dalgalar, hükümet ortaklarını terletiyor.
Çözüm nedir?
Psikolojik bozukluklar, 2 yöntem birarada kullanılarak tedavi edilir.
Bir...
Psikiyatrların reçete yazdığı antidepresif ilaç...
Bu ekonomik önlemlerle yapılıyor... Sinir sistemi kuvvetlendiriliyor.
İki...
Travmanın nedenlerinin bulunması ve sözel olarak giderilmesi...
Bu da psikologların işi...
Hadisemizde "IMF ve Derviş psikiyatr"dır.
Siyasetçiler ise psikolog...
İkinci ayak aksıyor.