Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Irak bunalımı nedeniyle geçen hafta atladığım "Sevgililer Günü" yazısı bugün. Gökhan Akçura, "öpücük, ya da eski deyişle - buse - Sevgililer Günü’nün simgesidir" diyor. Ve anlatıyor:
"Buse, aşkın, şiirin dilidir. Aşk gözlerde doğar, dudaklarda beslenir" denilmekte...
"Kuşlar bile ağız ağıza gelerek, vuslatın zevkini toplar. Ağız oyunları, öpüşmek, can yakmadan ısırmak aşk arzularını şiddetle uyandırır...
Buse bir ilim, sevişme sanatının ilk hecesidir."
Bunları Gökhan Akçura’nın Aşk Kitabı’ndan yansıttım. (Ivır - Zıvır Tarihi / Arşiv - 3) Son zamanların yaygın deyimiyle nostaljik takılan harikulade bir derleme.
Refik Halit’ten, Reşat Ekrem Koçu’ya, Lokman Hekim’e, Kemal Tahir’e, Reşat Nuri’ye ve kısa bir süre önce yitirdiğimiz dostumuz Feyyaz Tokar’a kadar aşk üzerine yazılar, söyleşiler ve tarihten aşk öyküleri...

Kemalettin Tuğcu yazıyor:
Bir mektup...
"Ben, genç bir kızım.
Her gün beni takip eden bu güzel ve yakışıklı gencin fikri nedir?
Benimle evlenmek, mesut bir yuva kurmak mı?
Güzelliğime, safiyetime göz dikerek beni baştan çıkarmak mı?
..........
Ben dul bir kadınım.
Kocamı genç yaşımda kaybettim. Henüz genç ve güzelim.
Hiç evlenmemiş bir genç adam beni almak istiyor.
Fikri ciddi mi, yoksa beni iğfale mi uğraşıyor?"
Gazetelerin "dertleşme" köşelerinde artık böyle satırlara rastlıyor musunuz?
Disco, bar, cafe, pub muhabbetleri... "Birlikte olmak" diye tanımlanan ilişki türü çağındayız. O jargonda "aşk" sözcüğü adeta kayıp...

Kitabın sayfalarını çeviriyorum. Bir sevgi ikilemesi...
Birincisi namzet sevgisi.
"Sizi birisi takip ediyor ve size aşkından mı bahsediyor? Onunla evlenmeyi gözünüz tutuyorsa, kendisine şu cümleyi söyleyiniz:
- Beni benden değil, ailemden iste.
Bu çok makul ve yerinde bir sözdür. O, ya ailenize müracaat edecek veya ortadan kaybolacaktır..."
İkincisi nişanlı sevgisi.
"Ailenizin muvafakati (onayı) ve kendi arzunuzla nişanlandıktan sonra karşınızdaki erkeğe dikkat ediniz.
Seven erkek - pek ileriye - varmaz.
Nişanlı kızı bir an evvel elde etmeye ondan azami zevki almaya kalkışan bir erkeğin misafir olduğuna, eğer bunda çok ısrar ediyorsa bu işin sanatkârı olduğuna hükmedilir.
Bir genç kızı, genç olarak muhafaza etmek, onun safiyetini, masumiyetini seyretmek, et ve kemik zevkinden, sinir zevkinden çok daha ince bir şeydir.
..........
Bu evlilik hayatının ilkbaharı demek olan hassas çağı hırsla, bir hamlede ağustos sıcağını çıkarmaya kalkan bir erkekte ya samimiyet yoktur veya bu zevki anlamayacak kadar kaba bir mahluktur."
Günümüzde böyle söylemler herhalde "antika" sayılarak "aşk müzesine" konur.
Ziyaretçisi olur mu?
Bilemem.

Ahmet Altan’ın "Aldatmak" kitabında öğretilmeyenlerden birkaç seçme...
"Koca aldatıyor mu?
Kaçamak yapan erkekler gizlenecek resim, hatıra, mektup, kartvizit gibi şeyleri ekseriya çakmak cebine, şapka astarına, gömleklerin kollarındaki devrik kısımlara, çorap kenarlarına koyarlar.
..........
Aldatan erkeklerin vapur veya treni kaçırma bahaneleri sık sık müracaat ettikleri bir usuldür.
Kadınlar, kocalarının saatlerini radyo ile ayar ederek kurmalıdırlar.
..........
Erkekler, gittikleri sinemanın biletlerini ekseriya yelek ve palto ceplerinde unuturlar.
Bunu çift bilet olarak bulabilirsiniz...
..........
Erkek, evinden aldığı mendili sık sık kaybeder de yeni mendillerle eve dönerse, adi ve münasebetsiz kaçamaklar yapıyorlar demektir.
..........
Kocalı kadınlarla düşüp kalkan erkekler, kaçamağı metreslerin evlerinde yapıyorlarsa, korkudan çamaşırlarını acele ile ters giyerler.
Kocaları pijamalarını giyerken zevceler daima buna dikkat etmeliler."