Televizyon ekranlarında görürsünüz. Sadece görüntüler yayınlanır spiker hiç konuşmaz. Görüntülerin altında “yorumsuz” yazılır.
-Neredeyse- “yekpare” AK Parti’nin kazandığı Türkiye seçim sonuçları için yoruma gerek yok.
Harita gerekeni söylüyor.Rakamlar da öyle...
CHP, 12 Eylül 1980 sonrasında en yüksek oyu almıştı. Miletvekili sayısını sadece CHP yükseltti.
Solun geleneksel oyu zaten yüzde 28 olarak bilinir.
Bir yıllık genel başkanlığında bile Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve arkadaşlarının aldığı sonuç olması azımsanamaz.
MHP’nin “baraja takılacağı” iddiaları boş çıktı.
Belki de kasetler ters tepti.
En büyük başarı BDP’nin desteklediği bağımsızların...
“Demokratik özerklik” isteklerini daha yüksek perdeden konuşabilirler.
Buna karşılık AK Parti’nin yüzde 50’si iki taraflı kesen kılıç.
Hem Türkiye genelinde hem Güneydoğu’da aldığı yüksek oylara dayanarak BDP’nin yükselteceği dalgaları göğüsleyebilir, hem de “demokratik çözüm” ve “açılımın devamını getirmek için” arkasında çok güçlü bir destek bulacaktır.
Bana göre -zaten tahmin edilen- seçim sonuçlarından çok daha önemli olan 12 Haziran sonrasıdır.
Gerçekten...
ÖZERKLİKTEN AZI KESMEZ
Türkiye açısından, iktidarın eşiğe dayanmış büyük sorunu “Güneydoğu”dur.
Seçim kampanyası boyunca meydanlarda BDP destekli bağımsız adaylar, başta Demirtaş olmak üzere “demokratik özerk bölge statüsünden aşağısını kabul edemeyeceğini” defalarca altını çize çize söylediler.
Takvimini de ilan ettiler; “2011 çözüm yılı olacak...”
“2011’de Öcalan’ın aralarında olacağını” bile iddia ettiler.
“Beklenti çıtasını” çok yükseklere koydular.
“Kabulünün mümkün olmadığını” bile bile ortalığı böylesine köpürtmelerinin dayanağı nedir?
Belki bir yerlerden destek alıyorlar ama “Arap ilkbaharından esinlenmiş” ve “sokağın gücünü görmüş” olmaları da ağırlıklı etken.
Elbette yarım yüzyılı aşkın demokrasi deneyimi olan Türkiye, şeyhlerin, despotların Arap ülkeleriyle aynı paralelde görülemez.
“Sivil itaatsizlik” projelerinden sonuç alacağını sanmak yanılgıdır.
Ancak...
Zamanın ruhuna doğru teşhis konulmalı.
5 BUÇUK MİLYON SATAN KİTAP
Stephane Hessel’in 2011’de yayımlanan “ÖFKELENİN” adlı kitabı dünyanın “en çok satanları” arasında en yakınlarına bile turlar bindirerek çok açık ara önde...
Kitap sadece 29 sayfa... 5 buçuk milyon sattı. Hem de sadece birkaç ay içinde...
Hessel bu kitabında insanları ve özellikle gençleri, haksızlıklara, gelir uçurumlarına, hak ve özgürlüklerinin baskı altına alınmasına, tüm adaletsizliklere karşı “öfkelenmeye” ve “tavır koymaya” çağırıyor.
94 yaşında olan Hessel “İnsan Hakları Bildirgesi’ni” kaleme alan heyetin üyesiydi.
Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş olan saygın bir isim.
Onunla yapılan röportajda bir soruya -özetle- şöyle cevap veriyor:
Kitabımla dünya halklarına “öfkelenin” çağırısını “Arap Baharı’ndan” 3 ay önce yapmıştım.
Bu kitapçık 5 yıl önce veya hatta 5 ay sonra çıksaydı kesinlikle bu kadar gürültü koparamazdı.
Burada “zamanlamadan” söz edebiliriz.
Megalomanyak olsam, “Arap halkları kitabımdan esinlenip isyan ettiler” derdim.
Bütün dünyada insanlar sosyal adalete, özgürlüğe, saygıya susadılar; haksızlığa, eşitsizliğe başkaldırıyorlar.
Bu el kitapçığı küresel bir kırılmanın yaşandığı, koflukların bilincine varılan, şiddet ve baskılara karşı isyanın somutlandığı tarihi bir döneme denk geliyor.
“ÖFKELENİN!” doğru zaman ve doğru yerde yayımlandı.
Haziran 2011 Türkiye’sine dönelim...
Dünyada böyle bir dalga kabarıyorsa bunu görmek ve “demokratik çözümlerle” önalmak gerekir.
Seçim sonuçlarının ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025