Verheugenin Türkiyeye gelişi, bu rapor öncesinde olası tüm pürüzleri gidermek amacını taşıyordu."Kendi ayağımıza ateş etmemiz, kalemize kendi ayağımızla son dakika golü atmamız" olasılıkları, ortadan kaldırılmak istenmişti.Korkulan başa geldi. Hiç hesapta yokken bir ZİNA mayını patladı."2 - İlerleme raporu açıklandıktan sonra, o olumlu satırlar ışığında, Türkiyeye tarih verilmesi için üye ülkelerde kamuoyu oluşturma aşaması başlayacaktı."Televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde bu doğrultuda demeçler, görüşler yayımlanacaktı.Açıkoturumlar, paneller düzenlenecekti.Economist dergisinde "Türkiyenin üyelik yolu açılmalıdır" mesajının kapak konusu yapılması... ABnin saygın isimlerinden oluşan AKİL ADAMLAR GRUBU imzalı açıklama, bu sürecin önceden belirlenmiş etkinlikleriydi. Sırada başka etkinlikler de vardı. Türkiyeye üyelik tarihinin verilmesi ya da verilmemesi kararının alınacağı 17 Aralıka kadar yoğun bir kampanya sürecekti. Avrupa halkları bu görüşe kazanılacaktı."3 - 17 Aralıkta Avrupa Birliğinin siyasi zirvesi masaya oturduğunda EVET sadece bir formalite olacaktı." Schröder, Chirac ve Blair zaten Türkiye ile görüşmelerin başlaması kararının sponsorları gibilerdi. 3 aşamalı bir plan oluşturmuşlardı. 1 - "6 Ekim ilerleme raporu Türkiyenin görüşmelere başlamak için hazır olduğu mesajını verecekti." 11 Eylülde başlayan küresel bakış açısı değişikliği ötesinde, bu planı oluşturan kişisel etken, - teslim etmek gerekir ki - Başbakan Recep Tayyip Erdoğandır.Kararlılık, etkinlik ve hızla Türkiyenin ABye üyelik görüşmelerinin başlaması için bir "kanaat haritası" oluşturdu. O haritada adeta iklim değişti.AKPye ve onun içinden çıktığı Erbakan partilerine, ne genel seçimlerde oy verdim, ne de yerel seçimlerde...Ancak...AKPnin ve özellikle Erdoğanın Türkiyeyi Avrupa Birliğine taşıma performansını, bu topraklardaki çoğunluk gibi ben de sempatiyle karşıladım.Başörtüsü, YÖK, imam hatipler, kadrolaşma, IMFyle inatlaşma gibi" konularda AKPnin karşısında tavır koyarken "AB ile uyum sürecinde" destek verenler arasındaydım.Ne var ki, içimde hep bir tedirginlik vardı. "Milli görüş gömleğini gerçekten çıkardılar mı... Yoksa, gömleği ters yüz edip hala sırtlarında mı taşıyorlar?"Yani... Takiye mi? Erdoğanın önlenemezliği Ne var ki... Bu sorunun cevabı "pratikte" bir öncelik taşımıyordu.Çünkü, AB ile uyum süreci yaşanırken gerçi Türkiyede askerin, laik - Kemalist grupların etkinlikleri giderek azalmaktaydı ve artık "karşı devrim" yanlılarına caydırıcı olmaktan çıkarıyorlardı ama... AB ile uyum sürecinde, demokrasi, laisizm, Kopenhag kriterleri kurumsal hale geliyordu. "Karşı devrimi" caydıracak ve hatta önleyecek "yeni ağırlığı" oluşturuyordu.Böylece...Denge bozulmuyor ama güvence daraları değişiyordu. Hem de kalıcı ve demokratik, küresel ölçütlerle...Böyle taktik ve stratejik hesaplarla oluşmuş satranç tahtasında, Türkiyenin oyunu alacağı da artık görünüyordu.Ama... Bir baktık ki...Türkiyeyi temsil eden oyuncumuz, oyunun gidişini tamamen değiştirebilecek ve dengeleri bozacak çok talihsiz bir taş sürüyor... Hem dışarıda hem içeride kaybedeceği bir yanlış hamle bu.İnce ayarlı ve küresel sistematiğe dayalı satrançta, neredeyse, "3 taş oyunu" yavanlığıyla hamle yapmak, nelere mal olacak görebiliriz.Erdoğanın satranç kurallarına döneceği umuduyla... g.civaoglu@milliyet.com.tr Riskler dengesi