Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MISIR'da yayınlanan Al - Ahram gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Muhammed Salmavi'nin şu sözleri, altı çizilerek okunmalıdır:
"İktidar Allah'ın ve islamın partisi olacak idiyse...
Muhalefet partileri ne olacak?
Muhalefet, şeytanın partileri mi?"
İşte laisizmin sağlam mantığını ortaya koyan bir boyut daha.
Önceki hafta DURUM programında Salmavi, bu sözü söyledikten birkaç saniye sonra, müthiş bir telefon seli oluştu.

Kanal D'nin telefonları kilitlendi.
Özellikle RP dışındaki sağ partilerden vatandaşlar, Salmavi'yi kutluyorlardı.
Birer inanan müslüman olarak, RP'ye değil, başka sağ partilere oy vermenin bir dini suç olmadığının kanıtını bulmuş sade vatandaşlardı onlar.
Kahve ve cami cemaati tarzındaki platformlarda suçlama polemiklerine karşı söyleyebilecek sloganları vardı artık.
Gerçekten...
Demokrasilerde partilerden birini Allah'ın ve İslamın partisi olarak sunmak, son derece tehlikelidir.
Çünkü, demokrasinin özündeki "çok partili parlamenter sistem" ilkesini yok etmeye dönüktür.
Ülkeyi, tek partili otoriter bir dini rejime sürükler.
Onun da adı, demokrasi değil, teokrasidir.
İşte o nedenledir ki... Demokrasi, ancak laisizm ile birlikte var olabilir.
Ve ancak laisizm de çok partili parlamenter demokratik rejim yaşayabilir.
RP yönetimi, bu gerçeği içine sindirmek ve tabanına da benimsetmek zorundadır.

ERBAKAN, 30 yıldır siyasetin içinde.
Psikolojisi hakkında yeterince bilgi var.
İplerin iyice gerildiği şu aşamadan sonra, Mİlli Güvenlik Kurulu'nun kritik 28 Şubat toplantısında onun tutumu - çok büyük olasılıkla - yelkenlerin indirilmesi olacaktır.
"Dinin siyaset için kullanılmasına, kendisinin de karşı olduğunu" söylerse, bu kelamı sürpriz sayılmamalı.
Hatta... Bu yolda bir MGK açıklaması yapılacaksa, ona da hararetle katılacaktır.
Önemli olan bu kelamın ve tavrın, RP'nin MGK toplantısı bittikten sonrasına, yani uygulamaya taşıyıp taşıyamayacağıdır.
İplerin kopma noktasına gelmemesi için, herhalde MGK toplantısından sonra da RP'nin boş boğazlarının ağızlarına dikişler atılacaktır...
Ama, teyel dikiş...
Çok geçmeden bağlayıcılığı kalmaz.
Çünkü...
RP'nin tabiatı budur.
Ancak ayçiçeği gibi yüzünü Kabe'ye ve o rejimlere özenmeye çevirirse, onu besleyen hayat suyu, bedenine yürür.
Bunu yapmazsa kurur.
Ya partinin başına bunu daha fazla yapacak olanlar, daha keskin köktendinciler gelir.
Ya da bunu yapma vaadinde bulunan bir yeni İslamcı siyasi parti kurulur.
Yani...
Türkiye'de eğer yüzde 10 dolaylarında - RP oylarının ancak yarısı, çekirdek oylardır - İslamcı siyaset oy potansiyeli varsa, bu boşluk bir şekilde dolar.
Çünkü siyasetin doğası da, fiziki doğa gibi boşluk bırakmaz.
Önemli olan ülkenin bu yüzde 10 çekirdek oylarına ve onlara katılan yüzde 10 dolaylarında umut, tepki, heves ve merak oylarına teslim olmamasıdır.
Bu da, demokrasinin sağlam bir sistem haline getirilmesi ile mümkündür.
NASIL ki vücut, mikroplara ve virüslere karşı akyuvarlarının yardımında antikorlarıyla savaşır ve yener...
Demokratik sistem de, antikorlarıyla, onu yok etmek isteyenlere karşı kendini korur.
Dışarıdan müdahaleler, ihtilaller, kalıcı bir çözüm olmamış, güçlü bir bünye yaratmamıştır.
Tersine, ilaçların ve ameliyatların bünyeyi tahrip etmesi, iyice yorması gibi bu müdahaleler de, devlet yapısını yorgun düşürür, hatta çökertir.
Tahribi birkaç yıl sonra daha net görülür.
Oysa...
Antikorlar, daha saldırının başından itibaren etkinlikle mücadele ederler. Kazanırlar.
Bünye, bu mücadeleden sonra daha da kuvvetli hale gelir.
O halde Türkiye, demokratik sistemini, bütün saldırılara, içine sokulan bütün virüslere karşı koruyacak kurumları geliştirmelidir.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Meclis'i fesih yetkisini" isterken, işte Türkiye'ye böyle bir demokratik antikor değerinde kurum kazandırmayı amaçlıyor.
Bu kurum, Fransa, Portekiz, Almanya, Yunanistan ve İtalya'da cumhurbaşkanına verilen bir yetkidir.
Pakistan'da 5 ihtilalden sonra, yeni müdahaleleri önlemek üzere bu yetki verilmiş.
Nasıl ki parlamento, feshedilip seçime gidilmesi öngörülen sürede Cumhurbaşkanı seçiyor...
Sistemin tıkanması halinde, çözüm üretmek konusunda da, - eğer tepesinde demoklesin kılıcı gibi Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i fesih ve ülkeyi seçime götürme yetkisi asılı olursa - Meclis, çok daha verimli ve sorumlu olabilir.
Lider sultasına karşı daha kişilikli direnebilir.
Ama... Bu yetki, devletin başka kurumlarla yeniden yapılanması ile birlikte etkili olabilir.
Arkası yarın