HOLLANDALI “holiganlar” futbol maçını izlemek üzere geldikleri Roma’da yakıp yıkarak “vandallık” yaptılar.
Şiddetin “fikir yoksunluğundan” ürediğinin örneğidir.
Vandallığın sergilendiği yerlerden biri de Roma’nın ünlü “Campo dei Fiori Meydanı (Çiçek Meydanı).”
“Bağnazlığa” karşı “bilimin” tarihi simgesidir o meydan.
İkisi arasındaki çatışmanın apaçık ortaya çıktığı “örtüşmenin” meydanı.
Anlatayım...
....................
GIORDANO Bruno İtalyan filozof, rahip ve gökbilimcisidir.
Rönesans’ı biçimlendiren filozoflar arasında en önemli olanlardan biridir.
16 yaşında “Dominiken” tarikatına girdi.
Ancak...
Kopernik’in Güneş Sistemi teorisiyle tanışınca Hıristiyanlığın dünyayı sabit sayan inancıyla bağlarını kopardı.
Bunun üzerine karanlık çağın kilisesi, onun diri diri yakılmasına karar verdi.
Yıl 1600... Hüküm gereği, Roma’daki “Campo dei Fiori” Meydanı’nda gerçekten diri diri yakıldı.
Ama...
Bruno’nun yakılması, Güneş’in ve onun etrafındaki Dünya ve diğer gezegenlerin dönmekte olduğu ve evrenin sonsuzluğunda bu dönme ekseninin sürekli kaydığı gerçeğini değiştirmedi.
Bruno’nun, Campo dei Fiori Meydanı’nda yakıldığı yere heykeli dikilmiştir.
Kendisini yargılayan kiliseye Bruno şöyle seslenmişti:
“Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım.
Cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra, kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım. Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım.”
.....................
İŞTE kırıp döktükleri meydan budur. “Bilimin” kutsandığı yerdir.
Bunları “Hep o kafa” başlığıyla daha önce (2009 yılında) yazmıştım.
Çünkü...
Darwin’in 200’üncü doğum yıldönümünde TÜBİTAK dergisinde “Darwin’e sansür” konmuştu.
“21’inci yüzyılda olacak şey mi?” diye yazmıştım.
Hıristiyan-lığın doruk kurumu Vatikan bile “Darwin ve Evrim” teorisini tartışırken, TÜBİTAK dergisinde “Darwin sansürü!..”
....................
GENÇLİK ve cehalet futbol holiganlarının vandallığı üzerine bir örtü serebilir.
“Bitli yorgandır” ama gene de bir düşündürücü yanı var.
Ama...
Buradan Türkiye’ye dönelim.
“Şiddete karşı iç güvenlik” sağlamak iddiasıyla Meclis’e getirilen yasa tasarısı şöyle “oksimoron” şiddet manzaralarıyla hafıza kayıtlarına geçiyor.
Çoğu yükseköğrenimli, yaşını başını almış, çoluk çocuk hatta torun sahibi koca koca adamların siyasetin mabedinde birbirlerine tekme, yumruk, tokat, tokmakla girmesi...
Kafa yarması...
Kaburga çatlatması...
Hele kürsü önünde iki kadın milletvekilinin tartaklanması!
Bu manzaranın üzerine serilecek hangi örtü olabilir?
Tepedeki şiddet dalga dalga topluma yayılmaz mı?
Siyasetteki öfke dibi toplumu germiyor, toplumsal depresyon üretmiyor mu sanılır?
....................
UZAKDOĞU kültüründen bir sözle noktayı koyalım:
“Filler dövüşür, çimenler, çiçekler ezilir...”