PKK’nın yumuşak karnı -aslında kendi varlık sebebini oluşturan- “şiddet.”
Kürt kökenlilerin yoğun olduğu illerde yapılan kamuoyu araştırmasında sonuç dikkat çekici.
“Kürtler özerk yönetim veya ayrılarak bağımsız devlet” istemiyor.
Başka önemli nedenlerin yanı sıra bir gerekçeleri de şöyle:
“Şiddete dayalı baskıcı totaliter bir yönetim altına girecekleri kaygısı/korkusu...”
Koyun ilerideki “özerk yönetim ya da bağımsız devleti” bir yana şimdi bile bölge halkı hatta yerel yönetimleri ve politikacıları bile şiddete dayalı baskı altında.
Bunun son dramatik örneği bir “itirafçı avukatın” anlattıklarıdır:
Abdullah Öcalan, İmralı’dan mesaj gönderir.
“Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in bir eyleme katılmasını” ister.
Osman Baydemir, bu isteği -bilinmez hangi nedenle- yerine getirmez.
Bunun üzerine Öcalan onun örgüt yöntemiyle “özeleştiri yapması” mesajını gönderir.
Yani...
Osman Baydemir örgütün görevlendirdiği kişilere “suçluyum, yanlış yaptım. İtiraf ediyorum ve kendimi eleştiriyor/kınıyorum” diye “günah çıkaracaktır.”
İtirafçı avukata göre Osman Baydemir bunu yapmıştır.
Peki...
Örgüt tarafından görevlendirilen kimlere günah çıkartmış?
Diyarbakır Belediyesi’nden maaşlı “2 temizlik görevlisine!..”
Evet...
Yanlış okumadınız. “2 temizlik görevlisi!..”
Osman Baydemir, bu dramı gözleri yaşararak anlatmış.
PARALEL DEVLET (!!)
Olay doğru mu?
Bilemem.
Baydemir’e sorulsa büyük olasılıkla inkâr edecektir.
Ancak...
Bölgede, bu ve benzeri o kadar çok olay yaşanıyor ki Kürtler arasında korku “baskın psikoloji...”
KKTC Kandil’in “paralel devlet” tasarımının uygulaması.
Sanki bir devletmiş gibi “vergi” adı altında halktan para topluyor.
“Askerlik görevi” gibi bir etiketle dağa gençler gönderiyor.
Kurallara uymayan halk ya da düzdeki örgüt mensuplarının “özeleştiri” yapmaları zorunluğunu dayatıyor.
Kendilerine özgü mahkemelerde yargılıyor, ceza veriyor.
İnfaz da yapıyor.
Bütün bunlardan sonra bölgedeki Kürt kökenli yurttaşların -korku ve kaygı- nedeniyle de “özerk bölge” veya “bağımsız devlet” sorusuna “hayır” cevabı vermesi doğaldır.
Türkiye’nin “açılım” politikalarının başarılı olması için bölgedeki Kürt yurttaşların üzerindeki “korku ipoteğinin” kalkması ön şart.
Ancak...
Böylece onların özgür iradeleri ile hareket etmeleri sağlanabilir.
Ve... Ancak böylece bölgedeki Kürt politikacılar sırtlarında Kandil’in tehdit ürpertileri hissetmeden özgürce siyaset yapabilirler.
Bunun için güvenlik güçlerinin etkinlikle devrede olmaları zorunluktur.
Öte yandan da insan haklarına, eşit vatandaşlığa, kültürel zenginliğe, ekonomik olanaklara dayalı demokratik açılım sürmelidir.
“Onurlu yaşam sevincinin” paylaşıldığı güzellikler ortak paydası oluşturulmalıdır.
Türkiye’nin “AB’ye tam üyelik” yolculuğu bunda çok önemli bir katkı olabilir.
Yani...
Birinci ayak “güvenlik...”
İkinci ayak “demokratik açılım...”
Üçüncüsü ise “Avrupalı olmak umudu...”
Ne yazık ki bu 3 ayaktan sonuncusu bir süredir sallanıyor.
Ama gene de var.
FUTBOLDA IRKÇILIK
BEŞİKTAŞ’IN eski futbolcusu Pascal Nouma bizim Şeffaf Oda’da konuğumdu.
Sormuştum:
“Barcelona mı, Real Madrid mi? Hangisini desteklersin?”
Hiç duraksamadan cevap vermişti.
“Barcelona...”
Nedenini şöyle açıklamıştı:
“Paris St. Germain’de oynarken 2 kez Real Madrid’e karşı oynamıştım.
Tribünlerden bana maymun sesleri çıkartıyorlardı.
Siyah ve Afrika kökenli olduğum için onlara göre maymundum.
Onurum kırıldı.
Yaşamım boyunca hiç unutmadım.
Barcelona’da ise böyle bir pislikle hiç karşılaşmadım.”
................
Kendimi onun yerine koydum.
Aynı şey bana yapılsaydı!..
“Duygusal” olmak ötesinde “duyarlı” olmak da gerekir.
Bu ikincisi karşınızdakini algılayabilmek, onu kendi içinizde hissetmektir.
UEFA da ırkçı söylemleri ve tavırları “insanlık suçu” olarak tanımlamıştır.
Ağır cezalar öngörmüştür.
Saha kenarlarında “ırkçılığı kınayan” panolar yerleştirilmiştir.
Bunları elbette Emre Belözoğlu için esen rüzgârlar bağlamında yazıyorum.
Emre “pis zenci (f.....you negro)” dedi mi?
Bilemiyorum.
Ama...
Emre’yi iyi tanıdığımı düşünüyorum.
Söylemişse bile, bunun bilerek ve isteyerek olduğunu düşünmüyorum.
Kendini sahada öylesine kaptırır ki kırmızı kartlık da olur, belki ağzında hiç düşünmediği şeyler de çıkar.
Sanırım İngiltere’de oynadığı yıllardan bilinçaltında kalmış bir klişe olabilir.
Nerdeyse ilk delikanlılık yıllarından tanırım, çok da severim.
Fenerbahçe’ye giden Galatasaraylı topçular arasında sevgimin eksilmediği bir tek odur.
Temiz yürekli, insanları yaratandan ötürü içtenlikle seven bir genç adamdır.
Açıkça özür de diledi.
Olay elbette hoş değil ama bir kazaya infaz da yapılmaz.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025