1 Mart tezkeresi TBMM'ye takılınca Barzani ve Talabani, ABD'nin "stratejik dostları" haline geldi.ABD, Bağdat ve dolaylarında uğraş verirken onlar Kuzey'de başını ağrıtmayan müttefikleri oldu.Daha birkaç yıl önce Türkiye'den aldıkları kırmızı pasaportlarla seyahat edebilen Talabani şimdi Irak'ın cumhurbaşkanı, Barzani ise, Kuzey'de "resmen ilan edilmiş Kürt devletinin başında."Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'den mali yardımlarla peşmergelerin giderlerini karşılarken, şimdi, Kerkük petrolleri gibi büyük bir para kaynağına el koymak üzereler.1 Mart tezkeresi öncesinde Türkiye, "Sıcak Takip" başlıklı uluslararası hukuk çerçevesinde Kuzey Irak'a, hatta derinlerine kadar girerek PKK odaklı askeri harekât yapabiliyordu."PKK'yı o coğrafyadan siliyordu" denemez ama kolunu, kanadını kırıyordu. Şimdi bu olanaktan yoksun. 1 Mart tezkeresi geçseydi, Kuzey Irak'ın güvenliği, Türkiye'den sorulacaktı.Barzani ve Talabani yönetimindeki Kuzey Irak Kürtlerinden ABD'ye rağmen TSK'ya engelleme olamazdı. PKK da İran sınırındaki dağlara sıkışıp kalırdı.1 Mart tezkeresi geçseydi, bölgedeki TSK'yı aşarak savaş sonrası o coğrafyada kalan Saddam'ın ağır silahları ve ABD'nin yüksek teknolojili füzeleri, PKK'ya servis edilemezdi.Şimdi, savaşın başında yapılan 1 Mart yanlışı hâlâ Türkiye'nin peşini bırakmıyor.Büyükanıt Paşa, "Onlarla kim konuşursa konuşsun" söylemiyle, Ankara'nın "barışa katkısı olacaksa, elbette Kuzey Irak liderleriyle de diyalog kurulur" görüşüne iyi gözle bakmadığı mesajını veriyor.İki tarafın da "doğruları" var ama, o iki doğru, "bir yanlışı", yani, 1 Mart tezkeresi talihsizliğini düzeltmez.Bu satırlardan "1 Mart tezkeresinin geçmesi gereğine övgü" yorumu üretilmesin.Bence tezkerenin geçmesi, "ehven-i şer" yani, "kötünün iyisi"ydi. Barzani ve Talabani ile "diyalog" tartışmaları için bir kurmay söylemini yansıtayım: "Muharebenin başında yapılan bir kurmay hatası, bazen sonuna kadar düzeltilemez." ÖZEL UÇAK Oray Eğin'i Allah mı söyletiyor ne... Sonunda beni özel uçak sahibi yapmaya kararlı. Teşekkür.Beni önce Stockholm'deki Nobel törenine özel uçakla gönderiyordu, dün de yemeğe!..Uçağım yok. Keşke olsa...Ancak... Şu satırların yazıldığı 19 Şubat, Güneş gazetesinin yayımlanışının 25. yıldönümü...O bağlamda bir anı yansıtayım...Güneş'in 3 ortağından biri ve Genel Yayın Yönetmeni'ydim.Dönemin anlı, şanlı reklam şirketlerinden biri sıkıntıya girmişti. Güneş'te yayımlanan ilanların bedelinden bir bölümünü ödeyemeyecekti. Bunun karşılığında şirkete ait tek motorlu küçük bir uçağı, 6 aylığına, pilotu ve yardımcı pilotuyla birlikte bize vermeyi önerdi. "Futbol karşılaşmaları ve diğer gazetecilik olaylarında daha hızlı ve öncelikli olabiliriz" diye düşündük ve öneriyi kabul ettik.Bu tek motorlu ve yalama yapmış kapısı zaman zaman havada açılan küçük uçağa "Karga" adını takmıştık. 5-10 kez bindim. Hatta kullanma dersleri de aldım. "Düşecek" korkusuyla ödümüz patlardı ama gene de keyifliydi. (Yemeğe gitmek hiç aklıma gelmemişti. Bir şansım daha olursa düşünürüm.)Bu süreç, döndü dolaştı, "özel uçak" sahipliğine dönüştü ve büyüyerek 12 Eylül'ün Milli Birlik Konseyi üyelerinden birine şikâyete kadar ulaştı. Eğlenceli bir hikâyedir. Bir başka sefere yazarım.Benim ve uçağı kullanan diğer arkadaşlarımın şansımız varmış, "Karga", bizdeki süresini doldurduktan sonra bir başka gruba hizmet verirken, motoru durmuş ve bir dağa çakılmış. İçindekiler kurtulamamış. Onlara da rahmet diliyorum.Ve... 25. yıldönümünde kendi aralarında toplanan tüm "Güneş"çilere sevgilerimi iletiyorum.Hakkımda iyi temennilerde de bulunan Oray Eğin'in yazısı, sevdiğim bir söylemi hatırlattı: "Para kazanmak beceri gerektirir, iyi harcamak ise kültürü..." gunericivaoglu@milliyet.com.tr