Başörtü, kimilerince simge ya da bayrak haline getirildi ya...
Bu tartışmaya bir boyut yansıtalım.
Osmanlı Devleti sürseydi, Dolmabahçe Sarayı'ndaki padişah tahtında oturacak olan Ertuğrul Osman'dan şu söylemle yazıya başlayalım:
"Padişahlar, hukuku modernleştirdiler.
Şeriat hukukunu yetersiz bulurlardı ve o sebeple karşıydılar.
Şeriat hukukunu uygulamak isteyen ulema ile saray karşı karşıya gelirdi.
Birbirlerini sevmezlerdi.
Ben dahil bütün Türkler, Atatürk'e borçluyuz.
Vatanı o kurtardı.
Cumhuriyeti kurmakla iyi etti.
O gelmeseydi, Allah bilir ne olurdu?
Gençler laikliğe ve vatanın bütünlüğüne sahip çıksınlar.
Padişahlık, monarşi, hilafet, şeriat geride kalmıştır. Artık olmaz.
Zaten ben de böyle bir şeyi aklımdan geçirmem."
Bu sözlere bir yorum getirmeye gerek var mı?
Gökdelendeki Osmanlı
New York'un kalbi
Manhattan'ın gözde caddelerinden biri...
Şehzade Osman Efendi ile eşi
Zeynep (Tarzi) Osman'ın apartman katlarının geniş salonundayız.
Osmanlı'nın 700. Kuruluş Yıldönümü bağlamında bir söyleşi için ön konuşmayı yapıyoruz.
Osman Efendi 86 yaşında.
Zaten
Osmanlı hanedan gelenekleri gereği, ailenin en yaşlı erkek evladı tahta geçiyor.
Osman Efendi, yaşını hiç göstermiyor.
Dinç, sağlıklı hareketli ve genç görünüşlü.
Çerkez analardan alınan ve
Osmanlı Hanedanlığı'ndan olanların ortak özelliği olan gözler kimlik kartı gibi...
Kahkahalar atan, iğneli nükteler yapan, kültürlü ve hoşsohbet bir
"dünya insanı."Eşi
Zeynep (Tarzi) Osman da,
Afgan Kral ailesinden.
O da
Afganistan'a giremediği için uzun süre
İstanbul'da sürgün yaşamış.
Sonra da
New York'da...
Fevkalade zarif bir hanımefendi.
Çay ve pasta servisini personele bırakmayarak, kendisi yapıyor.
Bunu, bir de
İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizmann'ın eşi yapmıştı.
Erbakan yorumu ve seçimler
Osman Efendi, Türkiye'deki seçimleri,
"iyi sonuçlar" olarak niteledi.
"Ecevit Bey'in Türkiye'yi iyi yöneteceğine inanıyorum" dedi.
FP'nin dini siyaset için kullanmasını doğru bulmadığını söyledikten sonra, gene
Necmettin Erbakan'ı bir nedenle beğendiğine işaret etti:
"Erbakan'ı tasvip etmiyorum.Fakat...
Bir tarafı hariç.
Çünkü, onun konuştuğu Türkçe'yi anlıyorum."
Osman Efendi çok iyi
Almanca, Fransızca ve
İngilizce biliyor.
Türkçesi'de
- o biraz kendisini iğneliyor - ama düzgün bir
İstanbul dili.
Ona
"- hani mesela -
bir olanak da olsa, padişah olur muydu" sorusunu yönelttim.
"Kesinlikle hayır" cevabını aldım.
Babası
Burhanettin Efendi'ye de, sürgün yıllarında önce
Arnavutluk sonra
Suriye krallıkları önerilmiş.
İkisini de reddetmiş.
Burhanettin Bey çok değerli bir müzisyenmiş.
Kendini siyaset değil, sanat için yetiştirmiş.
Peki...
Sürgün yıllarında çok yoksulluk çekmişler mi?
"Hayır.Büyükbabam Abdülhamit Han öldükten sonra, onun mirası olan kutu kutu elmaslar geldi.
Onları satarak çok iyi yaşadık.
Zaten Hanedan yurtdışına sürülürken, biz Viyana'daydık.
Babamın epey parası vardı.
Evimiz, müzük dünyasının ünlüleri tarafından ziyaret edilirdi."
Hitler ile söyleşiler
Babası Burhanettin Efendi'nin evine gelen müzisyenler arasında bir de kadın sanatçı varmış.
Erkek arkadaşı ile birlikte gelirlermiş.
Burhanettin Efendi, o genç adamı aşağıdaki kapıcı odasında bekletirmiş, yukarı almazmış.
"Neden böyle yapıyorsunuz Beybaba" diye sorduklarında,
"canım, bu adam hapislere falan girip çıkarmış, makbul biri değilmiş" cevabını verirmiş.
Osman Efendi, ellerini kollarını sallayarak ilginç konuşmalar yapan o adamın resmini daha sonra gazetelerde gördüğünü ve adının
Adolf Hitler olduğunu öğrendiğini anlatıyor ve muzipçe gülümsüyordu.
Uzun bir sohbetten sadece birkaç alıntı sundum.
O konuşmalarımızın anılarımda çok ilginç ve değerli bir yeri var.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr