Ankara Keçiören'de Belediye'nin maaşlı adamları, gece 23.00'ten sonra içki satıyor diye, dükkânın sahibini sopalarla dövüyorlar.
Üstündeki gömleği bıçakla kesiyorlar.
Güvenlik kameralarından hem bu görüntüler, hem de dayağı atanların ve dövdükleri dükkân sahibinin sesleri alınıyor.
Bu olay nedense medyanın büyük kesiminde görmezden gelindi.
Ankara'nın yetkilileri de, Başbakan Erdoğan'ın söylemiyle, "Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar" oldu.
Ancak...
ABD Büyükelçiliği konuyla ilgilenince birden kulaklar ve gözler açıldı.
Gerçi "Açıldı da ne oldu?" sorusunun cevabı umut verici değil ama hiç değilse parmaklarını oynattılar.
Ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi zabıta ekibi de Hürriyet'teki yayına göre, bir işportacıyı dövdü.
Olaya müdahale etmek isteyen bir bisikletli de dayaktan nasibini aldı.
Odun, bıçak, sopa da kullanılan olay büyüdü.
Devrim muhafızı mı?
CHP'nin tek parti iktidarı döneminde "jandarma dayağı" 1950'de DP'nin sandık zaferi sebeplerinden biri olarak gösterilir.
Yoksa bu kez jandarmanın yerini, bu belediye magandaları mı almakta?
Geçmişe dönük bu yaklaşımdan çok, ileriye dönük bir kaygı bana göre daha gerçekçi.
Yani...
Bu belediye magandaları, tek parti dönemi jandarma dayaklarını hatırlatmıyor ama Humeyni İran'ının sokaklarda devlet terörü uygulayan "devrim muhafızları" için "Özenti adımlar mı?" kuşkusunu veriyor.
Parklarda birbirine yakın oturmuş çiftlere, "Ayrılın ya da kalkın gidin buradan" baskıları, "etek boyları için çatılan kaşlar, atılan laflar" ve "Benim yönetimimdeki bu yörede tek bir içkili lokanta yok" diye böbürlenen, sırtı sıvazlanan belediye başkanları...
Türkiye'de yaşam tarzını değiştirmek tezgâhını yansıtan bu kaygı verici görüntülere önlem olarak yoksa gene ABD Büyükelçiliği'nden "araştırma yapılması" mı gerek? Ağır gelmiyor mu?
Bu lümpenlere ABD Büyükelçiliği'nin değil, Ankara'daki yetkililerin müdahalesi gerekir.
Demokrasi ve farklı görüşlerin birlikte yaşama hoşgörüsü, sadece türbanla sınırlı olmamalı.
ÇOK ÖZEL 30
Bugün cumartesi... Burası Türkiye... "Light" takılalım. Böyle görüntüler de var...
Tülin Şahin'e "Sivaslı Cindy" lakabı yıllar önce yapıştırıldı.
Sivaslı olmak elbette ayıp değil.
Ama bu lakap magazin basını tarafından adeta iğnelemek için kullanıldı.
Tülin gerçekten Cindy'yle çok benzeşiyor.
Neden "Türk Cindy" değil de, "Sivaslı Cindy?"
Tülin Şahin, Danimarka'da doğmuş. İyi eğitim almış. Danimarkaca ve diğer İskandinav dillerinin yanı sıra İngilizce de konuşuyor.
Uluslararası profesyonel bir manken.
Yılın yarısından fazlasını, sınırların ötesindeki defilelerde ve fotoğraf çekimlerinde geçiriyor.
Bu görgü ve deneyim birikimiyle şimdi farklı bir alanda daha çalışmakta.
Louis Vuitton'un özel müşterilerine "giyim önerileri" sunuyor ve bu anlamda "danışmanlık" yapıyor.
Geçen hafta Yapı Kredi'nin en prestijli kredi kartı olan World Crystal Club'ın 30 üyesine bir özel koleksiyon defilesi düzenlendi.
Tülin Şahin de bu defilenin yorumcusu ve danışmanı olarak konuştu.
Mankenlik mesleğinde çıtayı aşağı çeken kimilerine karşın Tülin Şahin saygın bir örnek oluşturuyor.
Elbette işini, çıtayı yüksekte tutanlar da var.
Crystal Club, üyelerine Paris Haute Couture haftasından Oscar ödülleri gecesine kadar davetiye sağlamak, jet kiralamak, Formula 1 pilotlarıyla tanışarak F1 aracı kullanmak gibi olanaklar sunuyor.
Defileden de birkaç satır...
Heykelsi siluetler çiziyor.
50'lerin Hollywood yıldızları feminite cazibesini yansıtıyor.
Hedef; kadınlara bu kış daha da baştan çıkarıcı görüntüler vermek.
Biz erkekler şikâyetçi olmayız.
LANET OLSUN!
Yukarıdaki satırlar yazıldıktan sonra, Kırıkkale'den patlama haberi geldi. Eğer bu da gene bir terör eylemi ise nefretle kınıyorum.
Patlamada yaşamını yitirenlere rahmet diliyorum, yaralananlara sağlık dileklerimi sunuyorum. G.C.