Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, dün
Milliyet'in artık
-geleneksel - diyebileceğimiz pazartesi konuğuydu.
İzlenimlerimizi yansıtalım...
Önce
"deve mi, kuş mu?" tartışması.
Maaşların, ücretlerin, döviz kurlarının, kiraların, piyasada kendiliğinden oluşmadığı ve
Ankara'nın kararlarıyla, ekonominin
yüzde 20 - 25 aralığına kitlenişine isim konamıyor.
Erçel'e göre
"bu müdahaleci ekonomi değil, sağlıklı bir serbest rekabet ekonomisi için geçici olarak yapılan düzenlemeler."
Bu yaklaşım doğrudur. Ama eksiktir.
Çünkü...
Bu geçici önlemlerden sonra da yeni durumlar için devletin gene serbest rekabeti sağlıklı işletmek için yeni düzenlemeleri ve önlemleri gerekebilir.
1980'lerin ucu açık vahşi kapitalizmin denizi bitti.
Artık "sosyal liberalizm" diye adlandırılan dönem başlamıştır.
ABD Başkanı Clinton'ın eski danışmanı, Dünya Bankası'nın eksi başekonomisti Prof. Stiglitz, öncelerden şöyle diyordu:
"Kalkınmanın sadece devletle mümkün olmadığını gördük. Salt piyasa ile olamadığı da anlaşıldı.
.......Yeni gündemimiz devlet ve piyasayı birbirini tamamlayıcı görmektir.
Piyasaya sağlam, dürüst oyun kuralları gerekir."
Gelir adaleti
Bir diğer sorun, bu
IMF Anlaşması gene zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul mu yapacak?
Erçel, "amacın orta sınıfı yeniden kazanmak olduğunu" belirtiyor.
Daha önceki paketlerden bu sonuncusunun farkı, enflasyonu düşürmeyi hedef alması.
Bu kez
Türkiye'nin büyük
döviz stokları var.
Ödemeler dengesi sorunu yaşanmıyor.
Devalüasyona gerek yok.
Orta gelir gruplarını yok eden enflasyonun aşağı çekilmesiyle, gelir dağılımı daha adil bir yapıya kavuşacak.En az oranda işsizlik ve mümkün olan maksimum kalkınma ile bu program sürdürülecek.
Artılara dönüş, önümüzdeki yaz.Bize göre de,
"orta vadede enflasyonun düşmesi ve orta gelir gruplarının rahatlaması ile siyasi destek artabilir.Programın arkasında durma kararlılığı daha güçlü hale gelebilir."
Kırsal kesim de siyaset desteği için önemli.
Destekler, o nedenle tümden kesilmeyecek.
TC. Ziraat Bankası'nın destek işlevinin düzenlenmesi,
AB ve
Dünya Bankası fonlarının devreye girmesi... Destek alımlarının ve sübvansiyonun
- büsbütün kesilmeden - Avrupa modeline uydurulması öngörülmekte.
Bankalar
Bankaların denetlenmesindeki hukuk boşluklarını, tüylerimiz diken diken olarak dinledik.
Örneğin...
Bankaların denetlemek üzere,
1994'te iptal edilen kanun hükmündeki kararname için
Anayasa Mahkemesi, hükümete,
1998'de sadece
6 aylık bir geçiş uygulaması olanağı vermiş.
Aradaki dönem boşluk!
Geçen yıl
3 banka, bu
6 aylık izinle el koyulmuş.
Sonrası haziranda çıkarılan yasaya kadar gene boşluk.
Bu yasanın geriye yürüyüp yürümeyeceği bilinmiyor.
İleriye dönük bir düzenleme ile bu bankaların iyileştirileceği ve satılacakları söylenebilir.
Açıkları da
Bankalar Mevduat Sigorta Fonu'nu bankaların kendileri üreteceklerini bilir.
Bundan böyle bankaların kulakları, testiyi kırmadan çekilecek.
Güven ve istikrar
Erçel, "faizlerin düşeceğini, banka fonlarının üretime, yatırıma, tüketiciye yöneleceğini" anlattı.
Özelleştirmede
5 milyar dolar hayal değil.
AB'ye tam üyelik süreci,
IMF ile anlaşma ve
"Ön Yükleme" adını verdiği tedbirlerin önceden alınması gibi nedenlerle,
Erçel umutlu.
Bu umut, sudaki daireler gibi topluma yayılabilmeli.
Sonunda
Erçel'e soruldu:
"Ya program tutmazsa?"Cevabı:
"Ya program olmasaydı?"
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr