Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BU yılbaşı tatili - bir TV programı vesilesiyle - uzatılmış Sanat Turizmi'ne dönüştü.
Rönesansın yüreği ve sanatın Kabesi sayılabilecek Floransa'da 5 gün geçirdik.
Floransa, son 20 yılın en soğuk günlerini yaşıyordu.
Burnumuzun donduğu, o keskin ayaza rağmen, müzelerin, teşhir salonlarının önlerinde yarım kilometrelik kuyruklar oluşmuştu.
Sadece İtalyanlar değil, bütün dünyadan akan yüzbinler, bu koleksiyon parçası yüzük taşı gibi eski kentin köşelerinde aydın pırıltıları yansıtıyordu.
Michelangelo'nun ünlü David heykelinin yanında insanlar, sadece fizikleriyle değil, hohlanmış cama parmakla yazılmış uçucu yaşamlarıyla da, cüce gibiydiler.
Ama...
Eksi 10 derece ayaza meydan okuyarak, bu kuyruklarda bekleyişleriyle ve sanata saygılarıyla birer dev...

SADECE Floransa değil, İtalya'nın her kentinde, her kasabasında bir meydanda, sanat dehasının sürprizleri ile karşılaşıyorsunuz.
Bir heykel, bir havuz...
2000 yıl öncesine uzanan taş blok yollar...
2000 yıl öncesinden taş, tuğla ya da mermer tiyatrolar...
Duvarlarda freskler...
Bütün bunları, az ötedeki kahvenin dışarıya bırakılmış ekose örtülü küçük masalarında kahvenizi ya da bir kadeh şarabınızı yudumlarken saatlerce seyredebilirsiniz.
Böylesi derinliklerin ve güzelliklerin uygar genlerini taşıyan bir toplumun "temiz eller" operasyonunu gerektirecek kadar, "mafya - polis - politikacı" üçgeninin batağına çekilebilmiş olmasını anlamak çok zor.
Öte yandan...
Bu denli dokulara işlemiş kirlerden arınmayı demokrasi içinde ve böylesine güzel, gene bu genlerini binlerce yıllık uygarlıktan alan toplum yapabilirdi.
Nitekim...
Yaptı da...

İTALYA, sanatta ve bilimde renaissance'ı, yani yeniden doğumu gerçekleştirerek, insanlığı karanlık çağ denilen, orta çağdan aydınlığa taşımış olan topraklar.
Şimdi, dünya demokrasilerine örnek olacak bir "siyasette yeniden doğumu" yani, "demokratik rönesansı" gerçekleştirmiş bulunuyor.
Demokrasinin temizlenerek, yeniden doğuş teknolojisini dünyaya ihraç ediyor.
Bunu gerçekleştiren hukuk adamları, Türkiye'den Arjantin'e kadar, pek çok ülkenin konuğu oluyorlar.
Bir bakıma steril demokrasi teknolojisini anlatıyorlar.
Mafya kanına bulaşmış siyaset ve polis pisliklerinin topluma bulaşmasını önleyecek, hijyenik bağ gibi hukuk sistemi deneyimlerini sunuyorlar.
İtalya'da, ahtapotun kolları gibi Amerika'ya, Japonya'ya, Kolombiya'nın uyuşturucu lordlarına, Nikeragua'ya, Afganistan'a, Pakistan'a, Türkiye'ye uzanmış en büyük mafya babalarını böylece tutuklayabildiler.
Onların, polisteki, hatta ordunun bazı kademelerindeki işbirlikçilerini, ellerini yakmak pahasına içeriye aldılar.
İtalya Cumhurbaşkanı'na, 7 kez Başbakanlık, 32 kez Bakanlık yapmış Andreotti'ye, solcu lider Betino Ciraksi'ye, İtalyan Gizli İstihbarat Şefi Bruno Contrado'ya ulaştılar. Onları da yargı önüne çıkardılar.
Bir kısmını hapsettiler.

İLK önlemlerden biri, Pişmanlık Yasası...
Bir Pişmanlık Yasası çıkartarak, bu pisliğe bulaşmış olan götür - getircilerin, tetikçilerin, rütbesiz polislerin, kendini kurtarmak isteyen palazlanmış mafyacıların, itiraf ve ihbarları sağlandı.
Büyük sorunlar, kirli yumaklar, bu küçük ipuçlarından çekilerek çözüldü ve açıldı.
Bütün istihbarat, tek bir havuzda toplandı.
Böylece, anti - mafya istihbaratı, çeşitli birimlerin koridorlarında ve dosyalarında kaybolmadı.
Madem onlar örgütlüydüler... O halde adalet de örgütlü olmalıydı.
"Özel görevli yargıçlar ve savcılar ekibi" oluşturuldu.
Bunlar, tam yetkiyle ve ekip halinde işin üzerine gittiler.
Emirlerinde polis, sekreterya, arşiv ve her türlü araç - gereç vardı.
Çok iyi korunuyorlardı.
Ceza yasasına yeni maddeler konuldu.
Çünkü...
Örgütlü suç, elbette ceza yasasındaki bireysel suç maddeleriyle caydırıcı olamazdı.
"Örgütlü suç" bizim ceza yasasında öngörülmediği içindir ki, Söylemez Çetesi'ne sadece "bireysel suç" hükümleri uygulanmıştır.
1 - 3 yıllık hapis istemiyle yetinilmiştir.
İtalya'da, 1993'te yasa değiştirilmiştir. Milletvekillerinin, siyasi olmayan suçlar için dokunulmazlıkları kaldırılmıştır.
Savcılar, iz sürerek eriştikleri milletvekillerini rahatça sorgulayabilmişlerdir.
Bunlar başlıca steril demokrasi malzemeleri.
Türkiye, bunları ithal etmeli ve esinler alarak, gerekli olanları yaratmalı ve üretmelidir.