Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

ABD'nin, Irak'a kuvvet kullanma olasılığına karşı Türkiye'nin benimsediği "aracı" tavır gerçekçidir.
Şöyle ki:
Öncelikle Türkiye, Saddam'ın bir fevri tepkisinin - durduk yerde - hedefi olmamalıdır.
İsrail yetkililerinin de belirttikleri gibi, Saddam'ın elinde kimyasal ve biyolojik bombaları fırlatabileceği füze başlıkları olup olmadığı bilinmiyor.
Bu bağlamda bir anı yansıtayım...
Körfez Savaşı'nın kara harekatı henüz başlamamıştı...
Koalisyonun hava gücü, Suudi Arabistan'ın kuzeyindeki Dahran Üssü'nden kalkan yüzlerce jet ile, Irak'ın üzerine bir bombardıman perdesi örtmüş gibiydi. O günler de hem Tel Aviv, hem Dahran'da bulunmuştum.

Özellikle Tel Aviv Hilton Oteli'nde dehşet yaşıyorduk. Irak'ın Tel Aviv'e fırlattığı SCUD füzeleri, anında radarla saptanıyordu. Kaldığımız Tel Aviv Hilton'un alarm zilleri çalmaya başlıyordu.
Bunun anlamı, birkaç dakika sonra SCUD füzesinin Tel Aviv'e varacağı ve patlayacağıydı.
Otelimizin bir katının koridoru boydan boya plastik uzun bir balon haline getirilmişti.
Adeta 40 - 50 metrelik bir dev sosisin içine giriyorduk sanki.
Sığınağımızdı.
Alarm çalar çalmaz, oraya koşuluyordu.
Hepimiz girince, plastik sosisin ağzı kapanıyordu.
Sonra, başımıza, zehirli gaz kasklarımızı (maskelerimizi) takıyorduk.
Ellerimizde ise ilk yardım çantaları vardı.
Zehirli gaz ve ya biyolojik füze başlığı patlarsa, elimizdeki iğneleri baldırlarımıza saplayacaktık.
Sonra... Uzaklardan ya da yakınlardan bir patlama sesi gelirdi.
Bir süre beklenirdi.
"Tehlike geçti" anonsuyla birlikte, oteldeki günlük yaşantımıza - ben de, basın odasına - dönerdik.
Bizimle o dehşet günlerini paylaşan, sosis benzeri sığınağa koşan ünlülerden birisi de - eskiden Tel Aviv Flarmoni şefi olan - , New York Flarmoni Orkestrası Şefi Zubin Mehta idi. Dostlarının yanına gelmişti.
Zaten, dünyanın her yerinden dolar milyarderi Yahudiler, savaş mevzilerine giden gençlerin sivil hizmetlerini görmek üzere - gönüllü olarak - oradaydılar.
Bu ulusal dayanışma görüntüleri etkileyiciydi.
Bir ulusun ayakta kalma mücadelesi böyle sürdürülüyor.
O günlerde SCUD'ları havada avlayan, havada patlatan PATRIOT anti - füzeleri, henüz Tel Aviv'e getirilip, kurulmamıştı.
Şimdi, Türkiye aynı tehlike ile karşı karşıyadır.
PATRIOT'larımız yok...
Güneydoğu'da kullanılması gerekebilecek milyonlarca gaz maskemiz, plastik sığınaklarımız, biyolojik ve zehirli gaz silahına karşı iğnelerimiz de yeterince yok.
Durup dururken bu riskin alınması gereksiz.
Gerçi ABD bu kez daha da ileri teknoloji silahlar kullanacak. Biyolojik silahları daha patlamadan, 30 saniye içinde etkisiz hale getiren bombaları var. Ama... Ya bilinmeyen füze rampalarından biyolojik silahlar SCUD'larla fırlatılırsa?
Bunun güvencesi yok.

Körfez Savaşı sırasında devrin ABD Başkanı Bush, diplomasi tarihine geçecek bir başarı sağlamıştı.
Müslüman Irak'a karşı, İslam ülkeri, Hıristiyan Batı ülkeleri ve Rusya'yı (o zamanlarda hala Sovyetler Birliği idi) hatta, Musevi İsrail'i bile bir araya getiren büyük bir koalisyon oluşturmuştu.
Türkiye, petrol hattını kesmek ve İncirlik'i kullanıma açmak kararlarını alırken, bu genel uyumun içindeydi.
Şimdi ise Rusya ve Fransa bile ABD'nin Irak'ı vurmasına soğuk bakıyorlar.
Müslüman ülkeler, Irak'a karşı bir ABD harekatına destek vermiyorlar.
Bu durumda...
Türkiye'nin "kraldan fazla kralcı" olması gereksiz.

Körfez Savaşı öncesi Türkiye'ye uzatılan oltanın ucunda yem olarak "bir koy, üç al" vaadi sallanıyordu.
Sonuç...
Türkiye, bir koymuştur, ama vaadedileni alamamıştır.
Körfez Savaşı
bağlamında zararımız - abartılmış rakamlarla - 35 milyar dolardır. Bunun onda birini bile ödemediler.
Ne Araplar... Ne ABD...
Türkiye,
artık yoğurdu üfleyerek yemek gibi bir ölçüsüzlük yapmaz, ama sütten de ağzını bir daha yakmaz.


İşte...
ABD bir gün içinde karar vermiştir.
Vietman'dan çekilircesine, Kuzey Irak'ı boşaltıvermiştir.
30 bin peşmerge casusunu da alıp, gitmiştir.
Geride ise aynı sınır çizgisinin iki yanındaki Türkiye ve Irak başbaşa kaldılar.
Sel gider, kum kalır...
Türkiye, Batı İttifakı'
nda kalmalı, ama komşularını da kırmamalıdır. ABD ile dostluk Merhum İnönü'nün deyimiyle "aynı yatağı paylaşmak" demektir.
O nedenle, ılımlı ve özenli olmalıyız.
Arabuluculuk formülü bu açıdan aklın yoludur.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr