Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Geride kalan hafta Cumartesi gecesi, Başbakan Mesut Yılmaz'ın çok yakınlarında görev yapan Büyükelçi Ümit Pamir'e, "Abdullah Öcalan'ın durumunu" sormuştum.
       "Rusya'da kalabilecek miydi?
       Türkiye - Rusya ilişkileri, bir krize girmez miydi?"
       Cevabı, sade, kısa ve netti:
       "Herhalde, birkaç gün içinde Rusya'dan dışarı çıkarırlar.
       Türkiye - Rusya ilişkileri, o kadar büyüdü ve çeşitli boyutlara yöneldi ki...
       Abdullah Öcalan, bu büyüklük yanında, artık elde tutulması gereken bir koz olarak küçük kalır.
       Değmez..."
       Bu sözleri, doğrusu biraz kuşkuyla karşılamıştım.
       Rusya'nın, Suriye tarafından 15 yıl kullanılan bu koz, kendi elinde tutmak istediği ve özellikle Kafkasya - Ortadoğu enerji kaynakları için kullanmak istediği yolunda değerlendirmeler, ağır basmaktaydı.
       Bizim Dışişleri'nin iyi niyetli bir temennisi, hatta Moskova'ya biraz fazla inanmış olduğu gibi, yorumlamıştım.
       Dün, Abdullah Öcalan'ın İtalya'da yakalanışı, Yılmaz'ın Danışmanı Büyükelçi Pamir'in bir hafta önceki sözleriyle örtüşüyor.
       Yani...
       Öcalan konusunda, Rusya ile diyalog sağlam geliştirilmiş.
       İyi bastırmışız.



       Hadisenin sadece bir haftalık maziye dayandığını sanmak da yanlış olur.
       Abdullah Öcalan'ın kullanabileceği pasaportlardan birinin Abdullah Sarıkurt adına düzenlendiği, daha 12 Ağustos 1998'de saptanmış.
       MİT tarafından, Interpol aracılığıyla, bütün havalimanlarına ve dünyadaki bütün emniyet birimlerine bildirilmiş.
       Gene, Öcalan'ın yakalanmasının bir rastlantı olmadığının kanıtı, "Perşembe akşamı Aleksandre Lebedev'in, Rusya Başbakanı Primakov'dan, Başbakan Mesut Yılmaz'a getirdiği mesajdır."
      
O mesajda, Primakov, "Abdullah Öcalan'ın Rusya'dan sınırdışı edildiğini ve bir daha hiçbir şekilde, hiçbir sıfatla Rusya'ya tekrar giremeyeceğini" bildiriyordu.
       Birkaç saat sonra ise, Abdullah Öcalan'ın, Abdullah Sarıkurt adına rüzenlenmiş sahte pasaportla Moskova - Roma seferi yapan Aeroflot uçağından inerken, İtalyan polisi tarafından yakalandığı haberi Ankara'ya ulaşmıştı.
       Bir olasılığa göre, MOSSAD, MİT ve KGB üçlüsü gerekli iletişimi sağlamışlardı.
       Mümkündür...
       Çünkü - artık yazmakta sakınca yok - Başbakan Yılmaz, "bundan bir süre önce gazetecilere verdiği demeçte, Abdullah Öcalan'ın Moskova'da bulunduğu yerin adresi ve telefon numarasıyla bilindiğini... Bunda MİT'e, MOSSAD'ın destek verdiğini" söylemişti. Katılan arkadaşlarımızdan dinlemiştik.
       Zaten...
       Mesut Yılmaz, dün Öcalan'ın Moskova'da kaldığı sürece kimlerle görüştüğünü ayrıntılarıyla izlendiğini söyledi.
       Yani...
       Apo, MİT'in ve ona katkı sağlayan örgütlerin gözlemi altındaydı.
       Onun, Moskova'dan ayrılarak, Roma'ya uçtuğunun bilinmemesi mümkün değil.
       Öyle olmasaydı bile, pasaport girişlerinde yer alan bilgisayarlara Abdullah Sarıkurt adı "sakıncalı" olarak kayıtlıydı.
       Gene yakalanabilirdi.
       Önemli olan, İtalyan polisinin haberli olması nedeniyle, Öcalan'ı derhal mahkemeye çıkarması ve tutuklayarak hapsetmesidir.



       Abdullah Öcalan'ın yakalanışı, önemli bir başarıdır.
       Son 15 yılın bütün iktidarlarının peşinden koştukları ve bir seçim zaferi için tramplen olarak gördükleri bir politika rüyasıydı.
       Politika kaptanlarının peşinde koştukları beyaz balina Mobydik gibi bir tutkuydu.
       Bu hükümet döneminde olmaz sanılan şey oldu.
       Sonucu hazırlayan en önemli etken, Abdullah Öcalan'ın 15 yıldır güvenlik içinde yaşadığı ve Lübnan'daki kamplarını, Türkiye'deki militanlarını yönettiği Suriye'deki ininden çıkarabilmiş olmaktır.
       Suriye'ye karşı bu hükümet tarafından uygulanan ağır ve ciddi baskı süreci sonucu, Öcalan, Rusya'ya gitmek zorunda bırakıldı.
       Sonun başlangıcıydı.
       Sonrasını, yukarıdaki satırlarda anlattım.
       Ne yazık ki...
       Türkiye, siyaset tarihinde bir dönüşüm yaratabilecek bu büyük başarının, hükümet tadını çıkaramıyor.
       CHP desteğini çektiği için, en geç iki hafta içinde düşeceği görünen bir hükümet, hadiseyi ulusal bir şenlik gibi değil, neredeyse yas görüntüleriyle açıklıyor.
       Oysa...
       Türkiye'de, 30 bin fidan gibi gencin ve insanımızın ölümü...
       Okul, sağlık kurumu, fabrika, yol, baraj olabilecek 80 milyar doların yanıp kül olduğu bir insanlık dramının müellifi nihayet şakalanmıştır.
       Örgütü başsız kalmıştır.
       Türkiye'nin bölünmesi için sabotajın beyni artık ipotek altındadır.
       Bunun iç siyasete yansımaları ne olabilir?..
       Hükümetin düşürülmesini frenler mi?
       Göreceğiz.
       Ayrıca...
       Öcalan'ın yakalanması, İtalya'nın, onu bize iade edeceğinin güvencesini de oluşturmaz.
       Daha yakın zamanda, İtalyan Parlamentosu'nda - sözde - sürgünde bir Kürt Parlamentosu toplantısı yapıldığını hatırlayalım.
       Fakat...
       En azından, Öcalan'ın, artık PKK'yı yönetme gücü, büyük ölçüde kırılmıştır.




Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr