Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MİLLİ Güvenlik Kurulu'nda esmiş olan fırtınanın şiddetini göstermek bakımından birkaç sahne yansıtayım.
Önce bir dosya...
Genelkurmay İstihbarat Dairesi tarafından MGK görüşmelerine sunulmak üzere hazırlanan dosyada Kur'an kursları andına yer verilmektedir.
Ant şöyle:
"Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliğiyle savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim."
Genelkurmay İstihbarat Birimi'
nin hazırladığı raporun bu bölümünde Kuran kursları andı bağlamında yazılan satırlar şöyle:
"Kuran kursları, Tevhid - i Tedrisat Kanunu'na ve Türk milli eğitimin temel kanunlarına aykırı bir şekilde ve yaygın olarak yetkisiz ve niteliksiz kimseler tarafından yürütülmektedir.
Sözkonusu kurslarda, en körpe beyinlere Kuran öğretilmesi bahanesiyle, laiklik ve Atatürk düşmanlığı aşılanmaktadır.
Bu kursların hemen hepsinde, - Kuran kursları andı - içilmektedir."
Rapordaki bu satırlar, Kuran kurslarının şu denetimsiz halinden çıkarılarak, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması yolundaki MGK kararının gerekçesini oluşturmaktadır.
Din adamı geçinen birkaç densiz, giderek yaygınlaşan bir hıyanet hareketinin başını çekiyor...
İşte sonuç.
KOMUTANLAR, MGK toplantısına girmeden evvel, aralarında kimin, hangi konuları konuşacağı ve ne söyleyeceği üzerinde bir görev bölümü yapıyorlar.
Genelkurmay Başkanı'nın yapacağı konuşma için dayanaklardan biri, Uğur Dündar'ın Arena programından yansıtılan bölümler...
Bir süre önce yayınlanan bu programa göre bir RP milletvekili, Adalet Bakanı Kazan'a başvurarak "eniştesinin Diyarbakır hapishanesine müdür olarak atanmasını" ister.
Bakan bir araştırma yapar... "Enişte, iyi ayakkabı çıkmaz!"
RP'
li milletvekili arkadaşına "araştırdım. Ahlaki durumu için hiç de iyi şeyler işitmedim" der.
Ancak beriki ısrarlıdır.
"Eniştesinin oruç tuttuğunu, 5 vakit namaz kıldığını" anlatmaktadır.
Bunun üzerine Bakan, enişteyi Diyarbakır hapishanesine müdür olarak atar.
Genelkurmay Başkanı'nın MGK'da söylediği ve basına yansıyan "ahlaksızın dini olmaz Sayın Başbakan" sözlerinin perde arkası budur.
GENE komutanların görev bölümünde, içlerinden birinin DYP ve laisizmin güvencesi konusunda askeri kanadın görüşlerini ortaya koyması kararlaştırılır.
Tansu Çiller'in, irtica nedeniyle Refah Partisi'ne yüklenmelere karşı hükümeti savunmak üzere "laisizmin bu hükümette güvencesi benim" sözlerinin şöyle cevaplandırılması programlanır:
"Hanımefendi... Bu sözlü güvenceleri hep verdiniz. Ama etkisi olmadı. Keşke bu sözlü güvencelerinizi eyleme de dönüştürebilseniz..."
MGK
görüşmelerinin içeriğini yansıtmak yasaktır.
O nedenle - bir hukukçu olarak gereken özeni gösteriyor - "bu sözler Kurulun son tarihi toplantısında Çiller'in yüzüne karşı söylenilmiştir" demiyorum.
Ancak...
Çiller'e karşı bu tavrın önemli olan boyutu, ileriye dönüktür.
Bundan sonraki ilk MGK toplantısının hedefinde hükümetin DYP kanadı var.
Edindiğim izlenimlere göre, eğer o zamana kadar MGK kararlarının uygulanmasında ve irticaya karşı tavırlar konmasında beklenen etkinlik sağlanmazsa, bu kez hükümetin DYP kanadı da sorumlu tutulacak ve suçlanacak.
MİLLİ Güvenlik Kurulu, anayasal bir kurumdur.
Orada herkes şapkalarını ve sıfatlarını dışarıda bırakarak, eşit söz hakkına sahip birer üye olarak görüş bildirir.
Bu Anayasa'nın ve MGK yasasının üyelerine verdiği bir olanaktır.
Aksi halde böyle bir kurula gerek olmaksızın, ast - üst hiyerarşisi içerisinde "şak diye emredilen, tak diye yapılan" devlet yapılanması ile işler - çıkmaz sokağa kadar - yürütülürdü.
Oysa...
MGK, askerin de sesini duyurabileceği demokratik ve meşru bir platformdur.
Ayrıca...
Orada alınan bazı kararların Erbakan tarafından imzalanmaması olayına gelince...
MGK kuruluş kanununa göre "kararların ittifakla alınması gerekmiyor."
Erbakan
imzalamazsa dahi, diğerlerinin imzasıyla alınan kararlar yürürlüğe girer ve hükümete bildirilir.
Tabii durum, şekil hukuku olarak böyle.
Özünde ise, kurmaylarıyla ve kadrosuyla ters düşmüş olan bir Başbakan'ın ya kadrosunu değiştirmesi ya da kendisinin ayrılması gerekir.
Erbakan bunu görmektedir.
Krizi büyütmeden, MGK kararlarından bazı söylemlerin kelimelerini değiştirterek, kelime uzlaşmaları oluşturarak, bunalımı aşmak istemektedir.
Ancak, taşın artık yerinden oynadığını söyleyebilirim.