Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ya Recep Tayyip Erdoğan’ın durumu seçim kampanyasında "referandum"a dönüşürse... Dönüştürülürse. YSK kararıyla Erdoğan’ın adaylığının geri çevrilmesi halinde ne olur sorusuna bir de bu açıdan bakılmalı.
Düşünün... Seçim otobüsü üstünde Erdoğan 10 binlere sesleniyor: "Egemen güçlerce önüm kesilmek isteniyor... Yılmayacağım. Bir nefer gibi doğrular için savaşacağım. Demokrasi için bedelini ödemeye hazırım."
Diğer AKP’liler de "Tayyip Erdoğan’a bütün engellerin, oyunların, hukuk zorlamalarının, demokrasiye kurulmuş pusuların, AK Parti’ye AK oylarla aşılacağı" sloganını atıyorlar.
"AKP’ye verilecek oylar, gölge düşmüş demokrasiyi aklama referandumu olacak" diyorlar.
Acaba, Tayyip Erdoğan aday olmazsa düşeceği sanılan AKP oyları tam tersine tırmanışa mı geçer?
Bu görüş, anket sayılarına dayalı kamuoyu araştırmalarının ötesine uzanıyor.
Sayısal değil, psikolojik yaklaşım.
Sayıları da üreten psikoloji değil mi?
Bu görüşün "müellifi" de bir deneyimli siyaset danışmanı ve kamuoyu araştırmacısı...

Alternatif düşünceleri sürdürelim.
3 Kasım seçimleri sonrası AKP sandıklardan "birinci" çıkarsa, büyük olasılıkla başbakan bu partiden olacaktır.
Gül, Gönül ya da başka bir isim...
Fark etmeyecek.
Recep Tayyip Erdoğan’ın "Almanya modeli gibi parti genel başkanı kalacağı ve başbakanlığı başkasına bırakacağı" söyleniyor ama naif bir yaklaşım... Aslında - fiili başbakanlık - yapacağı hükümete başbakan yardımcısı olur.
Başbakan yardımcılığı için milletvekilliği gerekmiyor.
Süleyman Demirel de 1964’te AP Genel Başkanı seçildiğinde milletvekili değildi. Tarafsız ve saygın kişiliği ile Senatör Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakan olduğu bir ortak hükümet kurdurttu. Kendisi de başbakan yardımcılığını aldı. Fiili başbakandı. 1 yıl sonra 1965’te milletvekili seçildi. 12 Mart 1971’e kadar hiç kesintisiz başbakanlık yaptı.
Aslında, o süreç, ihtilalin devirdiği DP’nin devamı olan ve kuşku duyulan AP’nin ordu tarafından - nispeten - hazmedilmesi için yumuşak geçişti. Yararlı bile olmuştu.
Aynı model 3 Kasım seçimlerinden sonra düşünülemez mi?
AKP’nin büyük parti olarak yer alacağı bir ortak hükümet kurulursa, bir süre için, topluma ve duyarlı çevrelere kuşku vermeyecek isim bulunup başbakan yapılabilir.
Tayyip Erdoğan ise onun fiili başbakan olarak yardımcısı...
Şubatta 26 AKP milletvekili istifa eder.
Araseçimler yapılır.
Erdoğan Meclis’e girer, başbakan olabilir.
Gerçi tek bir kişi seçimi için 26 milletvekilinin istifası ve araseçim zorlaması biraz ağır yük... İzahı zor olur diye görünebilir ama ya 3 Kasım seçim kampanyası bir demokrasi mücadelesi ve demokratik hakkı söküp almak referandumuna dönüşmüşse... Dönüştürülmüşse!

Önce kamuoyu hesaplarına dayalı siyaset mühendisliği şöyle bir sonuca varmıştı sanıyorum:
"Erdoğan’la Erbakan’ı birbirine kırdıralım. İkisi de yüzde 10’un altında kalır.
Sonraki kamuoyu araştırmaları gösterdi ki, Erbakan kesmiyor...
‘O halde ikisi de seçim dışı kalsın’ mı denildi ne?
Galiba anketler Erdoğan’sız AKP oylarının inmekte olduğunu göstermiş olmalı."
Oysa...
Eğer siyaset sadece kamuoyu araştırma sonuçları olsaydı, seçimlere gerek kalmazdı.
Seçim kampanyaları "kenar süslemesi" gibi kalırdı.
Siyaset mühendisliği ile hesaplara dayalı modeller çizerek, dayatarak da sonuç alınmaz.
Hele dayatmalar hissedilirse...
Buna karşılık, yüksek değerler, kavramlar da kişisel kaygıların ve hesapların malzemeleri olmak ucuzluğuna düşürülürse, toplum psikolojisinde rüzgar terse dönebilir.
Kolektif akıl, kendini "akılsız" yerine konmuş hisseder.
Tepki gösterir.
3 Kasım seçimlerinin ertelenmemesi bir nedenle daha iyi oluyor.
Süreç uzadıkça yozlaşma, dejenere etme, dayatma, sömürme sarmalı demokrasinin boynuna dolanabilirdi.