Karşımdaki, siyasi iktidara öfkeliydi. Bir ara ağzını bozdu. "Böyle konuşma" demek yerine, kırmadan uyardım:"Biliyorsun, telefonlar dinleniyor..."Yanardağ gibi patladı: "Bu telefonu dinleyenin" diye başlayarak ne küfürler ediyordu. Bir kere daha uyardım."Dinleyenin günahı ne? Verilen görevi yapıyor. Sen dinletene bak" diyecek oldum, araya bir erkek sesi girdi. "Evet, Güneri Bey doğru söylüyorsunuz. Ben de bu iktidara karşıyım, ama bize emredilen görevi yapıyoruz. Ayıp değil mi böyle küfretmek?.."O zamanlar birkaç bin telefonu aynı anda dinleyen elektronik telekulaklar henüz yokmuş anlaşılan... Böyle dinliyorlarmış.Oscar alan "Başkalarının Hayatı" filmini izlerken bu anıyı yeniden yaşadım. "Başkalarının hayatlarına" dünyanın her yerinde kulak sokuluyor.Gerçekten güzel bu film, komünist yönetim altındaki Doğu Almanya'da geçiyor. Bir yazarın evi, siyasi polis tarafından dinlenmekte, her konuşması, her hareketi rapor edilmekte.Yazarın özel hayatı da... Raporlarda saati verilerek "sesler kesildi, büyük olasılıkla sevgilisiyle sevişiyor" diye satırlar var.Ve filmdeki "kulağın", verilen görevi yapmanın ötesinde, tıpkı 1980'de telefon devresine giren sesin sahibi gibi insani boyutları da var.Örneğin... Yazarın rejim karşıtı yazıları ve yazı makinesini sakladığı zulayı "telekulak" öğreniyor.Siyasi polis, evi basmadan önce zuladaki makineyi ve yazıları yok ediyor...........................Türkiye'de de telekulaklar vicdanlarının sesini dinleyerek kim bilir ne çok şeyi yok ettiler.Madalyonun bir de bu yüzü var. 12 Eylül öncesi, telefonda konuşuyordum. Televizyon programına "cansuyu" gibi gelen konuklar vardır.Programı alır, bir yerlere akıtırlar...Hıncal Uluç da onlardan biri.ŞEFFAF ODA'da nasıl da renkli, keyifli ve neşeli bir söyleşiyi harmanladı.Daha program öncesinde fotoğraflar çekilirken kişiliğinin damgasını vurdu.Hepimiz kameraya bakıyoruz, ama herkeste gülüşmeler...Anladım tabii... Hıncal bu. Ankara'daki delikanlılık çağlarımdan arkadaşım. "Yapmıştır bir muziplik" diye düşündüm. Sordum:"Hıncal arkamdan kulak yapıyor değil mi?" Gene gülüşmeler...Fotoğrafta görüyorsunuz... Yanılmamışım. Programın konusu; Dünya Kadınlar Günü... Elbette "14 Şubat Sevgililer Günü'nü Türkiye'de ilk uygulayan ve en duyarlı kadın yazılarına imza atan" arkadaşım bugünün konuğu olmalıydı. NE KEYİFTİ AMA... Diğer konuk... Dünya güzeli seçilen Azra Akın'dı. Türkiye'nin yüzü... Bakalım Türkiye'nin tanıtım kampanyalarında ondan yararlanmak ne zaman akıl edilecek?"Dünyanın en güzel kadını Türkiye'den" mesajı az şey mi?Azra, sadece bir "görüntü" değil.Yapaylığı olmayan, doğal, temiz, duyarlı bir genç kız.Yüreği, gözlerinde ve dudaklarında...Hıncal, "Dünya Güzeli tacının şımartmadığı kişilik" diye tanımlıyor. Duru güzellik Ve Rojin... "Kürt kökenli" bir sanatçı.Ama o, böyle bir "kategorik" söylemden hiç hoşlanmıyor."İkimiz Bir Fidanın Güller Açan Dalıyız" şarkısını "hepimiz kardeşiz" mesajını vererek söylüyor.Ya Kürtçe ve Türkçe olarak söylediği "Arkadaş" şarkısı!.. Bu toprakların tüm kültürlerinden rüzgârları Ermenice, Rumca, Lazca şarkılarla estiriyor.Adana varoşlarından kalkıp gelmiş, Ankara Konservatuvarı'nı, petrol istasyonlarında cam silerek tamamlamış. Birincilikle bitirmiş.Bülent Ecevit'in şiirindeki gibi bir "her kökenden Türkiye kadını..." En keyif aldığım programlardan biri oldu bu. gunericivaoglu@milliyet.com.tr Türkiye mozaiği