AKP için Anayasa Mahkemesi’ne açılan “kapatma davası” nda rüzgâra bir “U” harfi çizdirildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya’nın iddianamesini verdiği günlerde toplumun önünde “Erbakan ve kader arkadaşlarına infaz” örneği vardı.
“Tarih tekerrür edecek” gibi görünüyordu.
Oysa... Bir de şimdiki beklentilere bakınız.
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Parris’in bile, “İlk günlerde olsa AKP’nin kapatılacağına bahis oynardım. Şimdi ise kapatılmama ihtimali daha yüksek” dediği psikoloji oluştu.
Sanki iyi planlanmış reklam kampanyası gibi dalga dalga yükselerek zihinleri kaplayan bilinçli bir strateji...
Sonuç almayı hedefleyen reklam kampanyaları, tek bir slogana dayalı, tek atımlık barut değildir. Aşama aşama açılarak yükselir.
Son siyasal “U dönüşü”nde de böyle bir süreç analizi şöyle olabilir:
- 1. aşama:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın şahsen hedef alınması, yıpratılması.
- 2. aşama:
İddianamenin ciddiyetten ve ağırlıktan yoksun hale getirilmesi çabaları. Örneğin... “Bu iddianame google iddianamesidir” söylemi.
- 3. aşama:
Anayasa Mahkemesi’nin daha önce verdiği kararlar arasında çelişkilerin kamuoyu önünde tartışmaya açılması.
Verebileceği olası bir “kapatma kararı”nın kuşkuyla karşılanacağı yolunda özgüven aşındırması.
- 4. aşama:
Ergenekon davasıyla, iki orgeneral dahil duyarlı isimler içeri alınmıştır. Elbette yargı ve onun unsuru olan savcılık bağımsızdır ama oradan kaynaklanan gelişmelerin etrafına siyaset ve uzantıları tarafından bir yumak örülemez mi?
Örneğin, bunu her kesime gözdağı verilmesi olarak kullanmak.
Bu arada gerek eski komutanlar ve gerek TSK’da uzantılar iddiasıyla TSK’ya ağırlık kaybettirecek bir psikolojik ortam yaratmak.
- 5. aşama:
Gazeteciler dahil kanaat önderlerini ve toplumu kutuplaşmaya itmek.
“AKP’yi destekleyeceksin. Yoksa Ergenekon’u destekliyorsun, darbecisin.”
- Tüm aşamalar:
Daha başından itibaren ABD, AB, AKPM ve diğer dış odaklarla, hatta medyayla bir kuşatma hareketinin sürekli olarak devrede olması.
İhtimaller hesabı
Yukarıdaki aşamalar belki de rastlantıdır. Bir kısmı kendiliğinden kabaran spontane tepkiler örtüşmüş de olabilir.
“İlla planlı bir kampanya” diye iddiaların, yukarıdaki aşamaların altını doldurabilecek kanıtlarım yok.
Kimsenin, günlüklerinin olduğu bilgisayar kayıtlarına giremem. Gizli tanıklara yeni isim, yeni yüz, pasaport da veremem.
Sadece bu kadar rastlantının bir araya gelmesini ilginç buluyorum.
Benim oyum
Hem “Bu kapatma davası siyasidir, hukuki değil” iddiasında bulunup hem de “Yüzde 47 oy almış bir parti nasıl kapatılır?” söylemiyle hukuku boğazına kadar siyasete batırma çelişkisinin içinde olamam. Hukukçu olarak bu davada tavrım bütünüyle hukuki.
İsteğim ve beklentim de yüce mahkemenin her türlü dış etkiden ve siyasal kaygılardan arınarak salt hukuk ilkeleri içinde kalarak karar vermesidir.
Karar ne olursa olsun sonrasında oluşacak manzarayı yeniden şekillendirecek olan siyaset kurumlarıdır.
Onun da dayandığı referans “halktır”. Demokrasi adlı oyunun kuralları budur.
KALBİM
Dünyanın ünlü sağlık merkezlerinden Mayo Clinic’te Beyaz Saray’ın da danışmanı olan Profesör Robert L. Frye ile söyleşiyorduk.
Ona, “En çok hangi organımıza özen göstermeliyiz?” diye sormuştum.
Cevabı “kalp” olmuştu. Ve şöyle izah etmişti:
“Diğerleriyle bir şekilde yaşamını sürdürebilirsin, ama kalp durdu mu hayatın biter.”
Kalp konulu bütün etkinliklere mutlaka katılmaya çalışırım.
Geçen haftaki “Kalbim Benecol” tanıtımı da onlardan biriydi.
Ülker’in Kurumsal İletişim Başkanı Zuhal Şeker’in çağrılısıydık.
Her gün “Kalbim Benecol” ürünlerinden bir küçük kutu yoğurt, bir özel şişe ayran ya da bir bardak süt.
Kalbi besleyen damarların kolesterol ve yağ asitleriyle dolmasını önlüyor. Kalbin elbette sağlıklı olmalı, ama boş da kalmamalı.