Güneri CİVAOĞLU
Anavatan Milletvekili ve eski Merkez Bankası Başkanı
Rüştü Saracoğlu'nun altı çizilerek okunması gereken bir yazısını sütunuma alıyorum. Yazı şöyle:
BURDAN İTALİK BAŞLIYOR, ORTALANACAK
"Turgut Özal'ın en hızlı icraat yaptığı, en beklenmedik reformları gerçekleştirdiği dönem 1983 - 87 yılları arası. Bu dönemin sonundan itibaren, özellikle referandum neticesinde yasaklı siyasilerin siyasete geri dönmeleriyle birlikte, Özal'da bir değişim görüldü. Eski atak kişiliği kayboldu, reformcu, yenilikçi politikalardan ziyade, popülist yaklaşımlara ağırlık vermeye başladı.
Rahmetli Özal, Demirel'e benzemeye çalıştıkça orijinalliğinden kaybetti. Doğal olarak popülarite ve oy kaybına uğradı. Aslı dururken, kopyaya rağbet olmuyordu.
Özal'daki bu olumsuz değişiklik 1990 yılının ortalarına kadar devam etti. Körfez krizinin başlamasıyla birlikte yeniden eski atak kişiliğine kavuşmaya başlayan Özal, vefatına kadar geçen süre içerisinde pek çok yeni düşünceyi Türkiye'nin gündemine getirdi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği'nden, Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerinin artırılmasına varıncaya kadar pek çok konuda topluma `entelektüel' liderlik yaptı.
Ne yazıktır ki, o dönemin şartları altında Özal'ın açtığı yolun fazla bir takipçisi olmadı. Çok önemli bir toplumsal proje olan `başkanlık sistemi' bile medeni bir şekilde tartışılmadı ve Özal'ın `şahsi gerekçelerle' ortaya attığı bir proje olarak küçümsendi. O gün onu küçümseyenler, bugün aynı düşünceleri bizzat kendileri savunarak, onun sözlerinin doğruluğunu kanıtladılar.
Ancak, neresinden bakılırsa bakılsın, rahmetli Özal'ın en parlak dönemi 1983 - 87 yıllarıydı. 1988 - 93 yılları ise, en iyimser bir bakışla, duraklama dönemi olarak kabul edilmelidir.
Hayret verici olan konu ise aynı köşe yazarlarının, `Özal'ın öğrencisi', `Özal'ın eğitimden geçmiş', `Özal'ın pek çok reformuna birlikte imza atmış' türünden ifadelerle övdükleri kişilerin hangi tarihte siyasete girdiğini veya bürokrasiye katıldığını hesap etmemeleridir. Şayet reform dönemi 1983 - 87 yılları ise, o dönemde bu kimseler neredeydi, ne iş yapıyorlardı, Özal'ın yanında kimler vardı, diye düşünmek gerekir.
Bu bağlamda 1983 - 87 döneminin `reformcu' Özal'ının en yakın mesai arkadaşı hiç şüphesiz ki, Kaya Erdem'di. Hatta bürokratik çalışmaları da gözönüne alacak olursak, Kaya Erdem olduğu tartışılmaz. Özal'ın aldığı cesur ve yaratıcı kararların, gerçekleştirilen reformların bürokraside aksamadan uygulanmasını sağlayan, kamuoyunda doğan olumsuz tepkileri bir paratoner gibi üzerine çekerek, Özal'ı koruyan, kollayan ve sayması mümkün olmayan pek çok şekilde ona destek veren devlet adamı Sayın Kaya Erdem'dir. Özal'ın büyük reformlarında birinci imza Özal'ındır, ikinci imzaysa Kaya Erdem'in!
Onun dışındaki herkes Özal'sız bir dönemde kendini ispat etmek zorundadır.
Bu vesileyle, bir Türk vatandaşı olarak, Sayın Kaya Erdem'e teşekkürü borç bilirim. Bazıları unutsa da bizler yapmış olduğu hizmetleri unutmayacağız."
İşte
Saracoğlu'nun satırları bunlar...
Özal'ın ekonomi kurmaylarından biri, hem de başta gelenlerinden olduğu halde, kendini iç vitrine koymaksızın, parmağıyla
Kaya Erdem'i işaret ediyor.
3 nesil siyaset imbiğinden damıtılarak süzülmenin farklılığı budur.
Saracoğlu'nun
Erdem için övgü satırlarının somut kanıtını ortaya koyayım;
"Erdem, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı'nı bırakırken, enflasyon yüzde 26'ya inmişti. Bir yıl sonra için hedef yüzde 15'ti."
Özal'ın
by - pass ameliyatı sonrası büyü bozuldu.
Çevre daha
Özal, Houston'da nekahat dönemindeyken,
Erdem'in başını almaya karar vermişti.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı'na birader
Yusuf Bozkurt Özal getirilecekti.
Erdem'in başı böyle koparıldı.
Erdem, Özal'ın hem ekonomi reformlarının arkasında atak beyindi... Hem de
Özal'ın ekonomik gerçeklerden, politik tutku ve korkuları nedeniyle sapmalarına karşı,
sağ duyunun sesiydi.
O'nun sesi pek hissedilmezdi.
Çünkü...
"Vicdan ve sağduyunun sesi işte bir fısıltıdır. Hoporlörü yoktur."
Erdem'in hala
Yılmaz'ın yanında yer almamış olması,
O'na değil, ama galiba
Türkiye'ye haksızlıktır.
Taner'e
Çelebi'yi motive etmek de çok yararlı olabilirdi.
Ayrıca... Keşke
Erdem, Özal'la ikinci atılım için yaptıkları konuşmaları da anlatsa... Bu hükümetin
"zaptiye, ceberrut, polis devleti" görüntüleri vermek yerine
"yenilikçi, yapıcı, reformcu" vizyona da ihtiyacı var.
Saracoğlu'nun
Özal'ın
Çankaya dönemi için satırlarına gelince...
Demirel'in, eski arkadaşı
Özal'ın projelerini benimsediğini,
O'nun da
İkinci doğuşa hazırlandığını görüyoruz. Ancak, konuyu isimlerin dışında, ilkeler bazında tartışmak belki daha bilimsel... Öte yandan
Fransa'da
yarı başkanlık sistemine, De Gaulle'ün adı, kişiliği, ağırlığı nedeniyle geçilebildiğini anımsamak ise politikanın gerçeğidir.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr