Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye siyaset tarihinde bir "ilk"e daha imza atacak. Evet...
İlk kez "vekâleten başbakan..."
Gerçekten olası bir AKP iktidarında Recep Tayyip Erdoğan asil...
Onun göstereceği vekili ise başbakan. Yani, iktidarın iplerini elinde tutacak olan asil yasaklı, ama onu temsil eden vekili yasaksız.
Gerçek kişiler böyle, ya parti?
AKP seçimle tek başına iktidar veya hükümetin büyük ortağı olabilir.
Yani parti yasaksız, seçimle iktidar, ama o partinin başkanı ise seçilme yasaklı.
Garip bir demokrasi.
Ama sorun sadece demokrasi mi?
Dahası, bu manzarada Türkiye’nin fenersiz yakalanmakta.
Türkiye, büyük olasılıkla vekaleten başbakan dönemine dört yanında kıvılcımlar uçuşurken giriyor.
Şöyle ki...

1- Aralıkta AB’ye tam üyelik müzakereleri için kararı beklenen Kopenhag Zirvesi.
2- Kıbrıs’ın Kopenhag Zirvesi’nde 2003’ten itibaren geçerli olmak üzere AB’ye tam üyeliğinin açıklanması.
3- ABD’nin aralık ayının ikinci yarısında Saddam’ı devirmek üzere büyük olasılıkla Irak’ı vurması.
4- ABD’nin Irak’a saldırısıyla oluşacak toz dumanlı ortamı fırsat bilerek Kuzey Irak’ta zaten bütün unsurları tamamlanmış, sadece adı konulmamış olan Kuzey Irak Kürt devletinin bir oldu bittiyle açıklanma olasılığı.
Bunlara Irak’a silahlı müdahale nedeniyle petrol fiyatlarının artışından başlayarak Türkiye’nin turizm ve ihracat gelirlerinin tırpan yemesine kadar bir dizi olumsuzluğu daha ekleyiniz.
N’olamaz!

Yangın çıkması olasılığı en yakın olanın üzerine birkaç satır...
Haftanın başında AB için Türkiye platformundaydım. Dikdörtgen şeklindeki masalar diziliminde 200’ü aşkın sivil toplum örgütü temsilcisi idik.
Hepsi de "Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasının gereğine yürekten inanmış."
Ama umutları mum alevi gibi titrekti.
Dışişleri’nde de AB için umut coşkusu yok.

Oysa yılmamak gerek.
1987’de Turgut Özal’ın Brüksel’de tam üyelik için başvuru yapışına da tanık olan gazeteciler arasındaydım.
Özal, "Bu bir ince uzun yoldur. Hedefe varmak için çok zorlu bir yolculuk yapacağız. Üzüleceğiz, belki zaman zaman onurumuzun kırılacağını da hissedeceğiz. Ama vazgeçmemek gerek. Türkiye’nin çıkışı AB’ye tam üyeliktir" diyordu. Dün de Milliyet’i ziyaret eden Mesut Yılmaz da "20 yıllık siyasetten sonra şu sonuca vardım. Türkiye’nin tek çıkış yolu AB üyeliğidir" diyordu.
Türkiye’nin NATO’ya girişi sanki çok mu kolay oldu?
Kore’ye asker göndermek ve şehitler vermek pahasına üyelik daha az acılı mıydı?

Türkiye Platformu çıkışı AB - Türkiye İşbirliği Derneği yemeğinde masa komşum ilginç bir isimdi; AB Dönem Başkanı Danimarka’nın Ankara Büyükelçisi Christian Hoppe...
Ondan aldığım izlenim pek umut verici değil.
Uyum yasaları artılar sağlamış... Ama uygulamalar bekleniyor.
İnsan hakları çerçevesinde işkenceler... Özgürlük çerçevesinde, hapisteki - bir kısmının gazeteciliği örgüt yayın organlarında yazmak olsa bile - gazeteciler, ruhban okullarının kapalı oluşu bir dizi eksi.
Ayrıca Kopenhag ölçütlerinde yer almasa da Kıbrıs’ta durum da AB’nin kaygıyla gözlediği bir sorun... Kıbrıs’ın tam üyeliği taraflar arasında anlaşma olmadan açıklandığında kopacak kıyametin AB de farkında. Ara formüller aranıyor.
Ama asıl ağırlıklı olasılık şu...
Kopenhag Zirvesi’nde, Yunanistan dönem başkanlığının yani 2003’ün "Türkiye ile görüşme tarihinin belirlenmesi için karar miladı olarak" öngörülmesi. Görüşme tarihinin 2004 olacağının Türkiye tarafından bilinmesi... Türkiye’yi keser mi?
Kararı verecek olan sadece üç büyüklerin, yani Fransa, İngiltere ve Almanya’nın başbakanları...
Onlarla Türkiye adına hangi başbakan ya da adayı konuşacak?
"Vekaleten başbakanla" olur mu?
Yılmaz’ın bugün Milliyet’te yer alan çağrısı anlamlı.