Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İki nokta arasındaki en kısa çizgi bir “doğru”dur.
Dış politikada da böyledir.
Değişen durum koşulları kovalanarak zikzaklar çizen kırık çizgilerle yanlış yapmak riski büyüktür.
Hele Ortadoğu’da daha da büyük.
Çöldeki kum tepeleri rüzgârla yer değiştirir.
O nedenle bu olaya “yürüyen tepeler” denir.
“İsrail-Filistin” sorununda “sağlıklı politika” Ortadoğu çöllerinin “yürüyen kum tepelerine” göre çizilirse yönünü kaybetmek ihtimali yüksek olur.
Böyle bir “yürüyen kum tepelerine” endeksli politikanın bir “yönelteni” o an ya da o kısa süre için geçici ittifaklar cazibesine kapılmaktır.
Bilinmelidir ki rüzgâr estiğinde ittifak muhatabı olan devlet bir başka yere kaymış olabilir.
Diğer bir “yönelten” iktidarların iç politikasında bu sorunu kullanmalarıdır.
Özellikle “içi dolu olmayan” büyük sözlerle İsrail’e vurarak içeride dini duyguları siyasi tavırlarını belirleyen kitlelerden oy toplamak.
...........................
Bu iki faktörün merceklerinden “İsrail-Filistin” sorununu tahlil etmekte yarar var:
...........................
Ortadoğu haritasını açın.
Serin önünüze.
“İsrail-Filistin” sorununda bölgenin hangi ülkeleri, özellikle Arap devletlerinin hangileri ile Türkiye “ittifak” halinde?
Suriye, Ürdün, Lübnan, Yemen, Mısır, Suudi Arabistan, Irak bu sorunda İsrail’in karşısında değil.
En azından “net” karşı tavır koymuyor.
Sadece Katar Türkiye ile ittifak halinde.
Fakat bu görüntü “yalnızlık” işaretlese de “yürüyen kum tepeleri” gerçeğini unutmamak gerekir.
Ankara eğer “İsrail- Filistin” dış politikasını sağlam ilkeler temelinde yükseltirse doğru yoldadır.
Liderler de, lider ülkeler de zaman zaman yalnız kalsalar bile doğru bildikleri yol haritasından sapmalar yapmayarak geleceği kazanabilirler.
Ankara bu bağlamda “dine dayalı” ve “İslam dayanışması” çağrısıyla değil, “bu bir Haçlı seferi” iddiasıyla hiç değil, sadece “insani değerler” kaygısıyla çizgisini sürdürmelidir.
Zamanla “yürüyen kum tepelerinin” de o doğru çizgiye kayacaklarını söyleyebiliriz.
Filistin’de ya da dünyanın herhangi bir coğrafyasında kadınların, çocukların da öldürüldüğü katliamların yapıldığı, evlerin, okulların yıkıldığı bir vandallık daima aynı insani duygularla tepkiye değerdir.
Öte yandan İsrail’in içinde de bu olanlara tepki gösterenlerin az olmadığını belirtmeliyiz.
Sürekli gerilim içinde, her yıl yeniden ve yeniden askerlik eğitimleri, geleceğe güvensizlik, sürekli saldırmak ve saldırılmak tehdidi altında olmak toplum psikolojisini bozmaktadır.
İsrail’in en itibarlı mesleği “savaş pilotluğudur.”
En fazla kazananı ise “psikiyatrlar...”
Bu da “savaş” ve “savaşın psikolojik travmasını” ortaya koyan iki simgedir.
İsrail de sürgit bu koşullarda yaşayamaz.
Sonuç...
İki nokta arasındaki en kısa çizgi olan “doğru”da yazılacaktır yakın gelecek.
O gelecekte bugün için farklı çizgide olan başta ABD olmak üzere Batı da siyaset geometrisinde yerini alacaktır.
...........................
Yukarıda işaret ettiğim ikinci faktör ise “bu tahlilin akılcılığından tamamen ayrı bir yörüngeye geçen ve olayı inanç tabanlı seçmene dönük siyasi yatırım haline getirmek” yanlışıdır. İster istemez samimiyeti sorgulanır.
Gerçeklerle olan çelişkileri iplik iplik sökülüp ortaya dökülür.