Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BAŞBAKAN Erdoğan için dava açmış bir savcının Ergenekon yargı sürecinde “savcı yardımcısı” olarak atanması çok ilginçtir.
Ya Erdoğan’ın kurmaylarının gerçekten zekice düşünülmüş bir iletişim stratejisi var ortada... Ya da yargının meşru müdafaa hamlesi... Bu da bir zekâ pırıltısı...
Önce birincisi...
Atamada iktidarın parmak izi varsa, “Helal olsun. Kendisi hakkında dava açmış bir savcıyı bu en önem verdiği Ergenekon sürecinde görevlendiriyor. İktidarın ağırlığıyla soruşturmanın ve davanın yönlendirildiği, siyasallaştırıldığı nasıl iddia edilebilir artık” diye düşünülecektir.
İkinci olasılığa gelince... İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin “Acil ihtiyacım var” mesajıyla istediği 3 savcı yardımcısı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından değerlendirilmiştir. 3 savcı vekili saptanmıştır.
Bunlardan biri de Başbakan Erdoğan için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde dava açmış olan ve Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşları için de ağır cezalar istemiş bulunan savcı Rasim Işıkaltın...
Böylece yargı Ergenekon sürecinde özellikle iddianameler nedeniyle kuşku eksenli tartışmalara yargının meşru savunmasını dayatmış olduğu yorumu da yapılabilir. Yani... Savcı Rasim Işıkaltın’ın görev alacağı bir Ergenekon sürecinde kamuoyuna güven ayarı verilmek istenmiş olabilir. (Kurulun , savcıların yanı sıra Ergenekon sürecinde arama taleplerini karara bağlayan İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne Hâkim Tuncay Aslan’ı ataması da gene bu açıdan dikkat çekici.)
Hâkimler ve Savcılar yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı müsteşarının bulunması ne birinci, ne ikinci olasılığı hafifletiyor.
..........................
Burada iki parametre daha var.
1 - Bu 3 savcının hangi davalarda görevlendirileceğine Özel Yetkili Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı karar verecek.
2 - Savcı vekilinin Ergenekon davasında değil, Hrant Dink davasında görevlendirilmesi de mümkün.
...........................
Son kararı beklemek gerek.
Ancak...
Büyük bir soru işaretinin oluştuğu kesin.

Haberin Devamı

ORHAN DURU’YA VEDA
YİTİRDİĞİMİZ Orhan Duru’yu gazetecilikte ilk yıllarımda tanımıştım.
Bizden yaşça büyüktü ama meslek kıdemi çok da fazla değildi.
Sanıyorum Ulus gazetesinin muhabiriydi.
1960 İhtilali’nde üniversiteden uzaklaştırılan -sakıncalı(!!)- 147 öğretim üyesinden biriydi.
Bu nedenle biz sıradan muhabirler arasında ayrı bir yeri ve saygınlığı vardı. Orhan Duru bu özel durumundan hiç habersizcesine doğal, mütevazı ve sevecendi.
Önce Başbakanlık muhabirliğinde, sonra parlamento muhabirliği yıllarımızda beraberdik.
Onlar, Orhan Tokatlı, Fikret Otyam gibi “ ağbilerdi.”
Biz genç muhabirlerle dönemin Ankara’daki gazete temsilcileri “kare as” tan Ecvet Güresin, Cüneyt Arcayürek, İzzet Sedes, İlhami Soysal arasında bir sınıf oluştururlardı.
Orhan Duru’yla geceleri Ankara Sanat Tiyatrosu’nun kulisinde de karşılaşırdık.
Edebiyatçı yönüyle tiyatroya da yakındı.
Gerçekten bir ekol olan Ankara Sanat Tiyatrosu başkent gecelerinde genç gazetecilerin, genç yazarlar, dik kafalı devlet tiyatrosu sanatçıları için çekim merkeziydi.

Yargıda dans

Samuel Beckett’ın Godot’yu Beklerken (*) oyunuyla büyük patlama yapan Ankara Sanat Tiyatrosu oyuncularıyla kuliste sohbet etmek, viski niyetine kanyak içmek, sanat kazanı kaynatmak yaşamımızı renklendirirdi. Güner Sümer, Ayber Çölok grupların merkezlerinde olurlardı.
Orhan Duru evlilik şansını da Ankara Sanat Tiyatrosu kulisindeki bu özel gecelerde yakalamıştı.
Sonraları yollarımız ayrıldı ama seyrek karşılaşmalarımızda o eski dostluk sıcaklığını yitirmediğimizi hissetttik, hissettirdik.
Ne yazık ki son yolculuğunda bulunamadım.
Buradan ona “üzerine ışık yağsın” diye sesleniyorum.
........................
(*) En attendant Godot. (Waiting for Godot)