Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Radyo - Televizyon Yüksek Kurulu dün toplandı.
Yayın yasaklarını 11 Nisan'dan itibaren uygulamaya ve Yüksek Seçim Kurulu'nun bu konudaki isteklerini o tarihten itibaren dikkate almaya karar verdi.
Bu kararını yazıyla Yüksek Seçim Kurulu'na bildirdi.
Ayrıca özel TV temsilcilerini 4 Mart'ta toplantıya çağırdı. Onlara da aynı bildirimi yapacak.
Bu tavır makule, normale ve geleneksel uygulamaya dönüştür.
Şöyle ki:
Yüksek Seçim Kurulu, geçen seçimde 120 sayılı bir karar çıkartmıştı.
"Bir siyasi parti veya adayın lehinde veya aleyhinde vatandaşın oyunu etkileyecek her türlü haber, yazı, yorum, araştırma ve propaganda gibi yayınlar yapılamaz."


Sağduyu sesi

Bu karardaki "her türlü" deyimi, son derece katıdır.
Seçim kampanyalarında vatandaşın bilgilenmesini önleyecek niteliktedir.
Demokrasinin işleyişini özürlü hale getirir.
Haber, yorum ya da araştırmanın "her türlüsünün yasaklanması" halinde hangi yayının suç oluşturmadığını anlamak mümkün değil.
Yüksek Seçim Kurulu'nun bu kararı üzerine, Radyo Televizyon Üst Kurulu, o dönemin Başkanı Ali Baransel tarafından toplantıya çağırıldı.
Yasakların ruhuna uygun bir yorum araştırıldı.
Yüksek Seçim Kurulu yasaklarının Genel Seçimlere 7 gün kala uygulamaya konulması kararlaştırıldı.
Böylece, seçim kampanyası boyunca seçmen yeterince bilgilenmiş ve aydınlanmış olacaktı...
Seçime 7 gün kala, artık seçmeni yönlendirici amaçların menzil dışına çıkarılacaktı.
Uygulama da böyle oldu.
Kimse itiraz etmedi.

Yanlış hesap

Oysa, bu kez 1999'un başlarında Yüksek Seçim Kurulu 42 nolu bir karar yayınladı.
Daha önceki "her türlü" şapkası altındaki yasakların tümünün seçimin başladığı 4 Ocak'tan itibaren uygulanacağını açıkladı.
Ve işte karışıklık burdan doğdu.
Herhangi bir programda bir liderin konuşmasının üzerine dahi "her türlü" şapkası geçirilebilirdi.
Hatta...
Başbakan Ecevit'in açtığı "Güneydoğu'ya ekonomik paket" dahi bir bakıma "bu yasağın kapsamında mı" tartışmalarına neden oldu.
İşte, tepkiler de medyada böyle yankılanmaya başladı.
"Son dönemlerin en yasaklı seçimi" yorumları gündeme geldi.
Radyo Televizyon Üst Kurulu, işte bu özürlü durumu düzeltmektedir.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı da dün yaptığı açıklamalarla yasakları yumuşatma işaretini vermiş bulunuyor.
Ama...
Asıl önemli olan, tabii ki Yüksek Seçim Kurulu'nun başvuruda bulunması halinde dahi RTÜK'ün ekran karartma kararını ancak seçimlere 7 gün kala uygulayacak olmasıdır.
Dileriz ki...
Bu daha özgür ortam, sorumsuzca tutumlarla, Anayasa'nın temel hükümlerine aykırı siyaset malzemeleriyle çığrından çıkarılmasın.

Bir araştırma

Özgür bir seçim kampanyasının önemini ortaya koymak üzere bir örnek vereyim.
TRT'nin bir araştırması şöyle:
Televizyonda yayınlanan tartışma programları, lider konuşmaları vs. seçmenin oy verme kararını yüzde 12 oranında değiştirebiliyor.
Bir başka araştırma daha...
Seçmenin yüzde 46'sı ise oyunu kullanmakta bu tür yayınlardan etkileniyor.
Şimdi...
Bir düşününüz.
Seçmenin yarısına yakını kararını oluşturacak bilgilenme hakkından yoksun bırakılmakta.
TV'ye getirilen yayın yasakları ve ekran karartma kararları, bir bakıma bu anlamdadır.
Bilgi çağında toplum, kendi kaderini tayin edebileceği iletişim olanağını yeterince bulamıyor.
Oy vermek yani seçmek gibi temel demokratik hakkının özü, özürlü hale geliyor.

İngiliz kaşığıyla

Dün, Yeni Yüzyıl gazetesi ABD tarafından yaptırıldığı iddia edilen bir kamuoyu araştırmasını İngilizce başlık ve İngilizce olarak yayınladı.
Pekii, bu durumda ne olacak?
Gerçi - RTÜK'ün 7 günlük süresi basına işlemediği için - ne yazık ki bir gazete cezai soruşturmanın hedefi haline geliyor...
Ama, ya bu tür yayınlar kontrol dışı olan yüzlerce yerel radyo ve televizyon tarafından da yapılırsa?
Üstelik...
Türkçe bile yaparlar, kimsenin ruhu duymaz.
Dahası...
El ilanları ile kamuoyu araştırmaları dağıtılsa ne olacak?
Bütün bunlara bakarak, RTÜK'ün kararının kıyas yoluyla yazılı basına ve diğer iletişim mecralarına da uygulanması aklın yoludur.
Bu kez de "radyo ve TV'lere serbest olan yayınların yazılı basından ve diğer mecralardan esirgenmesi" gibi bir eşitsizlik olmamalı.
Zaten...
Kapalı partiler, yasaklı liderlerle - kimileri haketmişse bile - gidilen bir seçimin hiç değilse halkın haberalma ve bilgilenme özgürlüğü bağlamında özürlü olmaması gerekir.



Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr