SUUDİ Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Al Suud 3 devlet başkanını havalimanında karşıladı.
ABD Başkanı Obama, Türkiye Cumhrubaşkanı Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi...
Suudi krallarının çok ender yaptığı şeydir bu.
Bu üçleme dikkat çekici bir bloklaşma işareti olarak görünmüştü.
Yemen’de Şii İran’ın desteklediği “Zeydi” mezhebinden Husilerin önce Başkent Sanaa’yı ardından, stratejik liman Aden’i ele geçirmesi alarmdı.
Son olarak yılda 20 bin tanker ve geminin geçtiği Babüm Mendep Boğazı’nı da alması...
Ve Amerika destekli körfez ülkelerinin 150 uçakla ve 150 bin kişilik silahlı kuvvetlerle Husilere saldırması...
Mısır’ın da bu büyük askeri harekata omuz vermesi...
Uzun süredir ara verilmiş olan kişisel diyaloğun Obama - Erdoğan telefon konuşmasıyla yeniden kurulması...
Erdoğan’ın “bu askeri harekatın Türkiye’nin istihbarat ve lojistik destekle yanında olacağını” açıklaması İran’ı suçlayarak “Arap ülkelerinden kendi güdümündeki kuvvetleri geri çekmesi” için Tahran’a çağrı yapması...
Bu legolar yerlerine oturtulduğun da ortaya çıkan fotoğraf şöyle:
“ABD ile birlikte Ortadoğu’nun Sünni coğrafyaları ve Türkiye bir blok oluşturuyor...”
Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Mısır lideri Sisi’ye karşı “kişisel tavrı” ikinci derecede kalıyor.
İran’ın Ortadoğu’daki Şii nüfusla birlikte bölgede dominant ve yayılmacı güç olarak ağırlık koymasına karşı Sünnilerin de karşı bloku oluşturmaları, Amerika’nın da desteğini arkalarına almaları durumun röntgen filmidir.
HRİSTİYANLARIN ORTAÇAĞI MI?
İSLAM dünyası -ne yazık ki- Hristiyanların ortaçağını yaşamakta.
Takvim olarak hemen hemen aynı yaştalar.
Hristiyanlık’ta mezhep savaşları, katliamlar -özellikle katolikler ve protestanlar arasındakiler- yüzyıllar sürmüştü.
İnşallah Ortadoğu’da gittikçe keskinleşen, derinleşen, yaygınlaşan “Sünni - Şii” kutuplaşması böyle çok uzun süreye uzanmaz.
Ortaçağ’da, kitap, iletişim, empati psikolojisi yok gibiydi.
Çağımızda ise milyonlarca kitap, internet gibi bir iletişim okyanusu, gazeteler, radyolar, televizyonlar insanlığın hizmetindeyken... Eğitim, hoşgörü, empati, birlikte yaşama örnekleri yaygınken çok da karamsar olmamak gerek.
Mezheplerin ürettiği ama derinde asıl oyun kurucunun devletler olduğu şiddete dayalı köktenci örgütler, toplumun tamamındaki psikolojinin karşılığı değildir.
Arkalarındaki büyük devletleri, ekonomik ve lojistik destek veren, teori yapan devletleri ve finans odaklarını çekin, bunlar bütün marjinallikleriyle ortada kalırlar.
Yaktıkları yer, cürmü kadar olur.
Ancak üzücü olan şey bu ortak paydada birleşmek sağduyu ve bilincinin, küresel kolektif aklın oluşmamasıdır.
TÜRKİYE GERÇEĞİ
TÜRKİYE bu fotoğrafın “Sünni blokunda” yer almakla acaba doğru yerde mi?
Atatürk’ün “laik cumhuriyeti” mezheplerin dışında kalmıştır.
Din eksenli politikalardan uzak durmuştur.
Hatta...
Ortadoğu’nun batağına ayağını kaptırmamaya da özen göstermiştir.
Dış politikada olduğu kadar iç politikada da dini ve mezhepleri devletin çizgisinde pusula olarak görmemiştir.
Ve...
Bu akılcı laik politika çok da yararlı olmuştur.
Ortadoğu’nun kan, petrol ve kumla karılmış kaypak / kaygan zemininde olaylara göre değil, ilkelere göre tavır alınmalıdır.