Güneri CIVAOĞLU
Türkiye'de gerçekten önemli değişimler yaşanıyor.
Örneğin,
DISK Genel Başkanı Rıdvan Budak'ın şu söylemine bakınız:
"Siyaseti iş yerlerinde değil, meydanlarda yaparız.
Vatandaşın vergisini emerek devletin sırtında yaşamayız."
Yani...
İş yerleriyle ilişkileri,
ekonomik değil
siyasi boyuta indirgeyen,
1970'li yılların
bunalım sendikacılığını dışlıyor.
Bu sözlerin anlamını fabrikalarda kaynak makineleriyle odalarına hapsedilen, işçi eylemlerini yaşamış sanayiciler iyi bilirler.
Kıymetini de bilmeliler.
Buna karşın...
Budak, "sendikacılığın ve çalışan kesimin, siyasete ağırlık koyması gerektiğinin" de bilincinde.
Ancak...
Siyasetin pratiğini
mitinglerde, gösteri yürüyüşlerinde, meşru platformlarda, demokratik kitle örgütü tavırlarıyla gerçekleştiriyor.
Böyle bir
DİSK, 1970'li yılların hayal ufkunda bile değildi.
DİSK'in bir diğer özelliği de, devlete ait iş yerlerinde değil, genellikle özel kesimde örgütlenmesi...
Sendikacılığı ve oy gücünü, iktidarlar üzerine baskı olarak kullanıp,
vatandaşın ödediği vergiden ücret rantına yönelmiyor.
Bu yaklaşımları olan
DİSK'in
İstanbul'dan
Ankara'ya yürüyüş eylemi, farklı merceklerle gözleme alınmalıdır.
Rıdvan Budak'la, bu yürüyüş bağlamındaki konuşmamızda, başka sorumlu yaklaşımlarını da saptadım.
Örneğin...
Bütçedeki
kara delik olan
Sosyal Güvenlik, yani işçinin emekliye ayrılması konuulu önerisi...
Şöyle diyor:
"İşçi emeklisinin yaşı yükseltilecekse, aynı zamanda işsizlik sigortası sistemi de getirilmelidir.
Çünkü, Türkiye'de 50 yaşını aşan işçilere, çoğu işyerinde tasfiye yapılıyor.
Daha gençler, daha az kıdemliler, daha ucuza maledilenler çalıştırılıyor.
50'sinden sonra kapının önüne konanlar... 55'inde, 60'ında emekli olmak için nerede çalışacaklar?
Ama, işsizlik sigortası geliştirilirse durum farklı olabilir."
Buna, işsizlik sigortası maliyetini düşürecek ve hayata geçme şansını artıracak bir ek yapalım.
Yasaya bir madde ilave edilerek
"iş yerlerine belirli oranda 50 yaşını aşmış işçi çalıştırma zorunluluğu koymak ve emekliliği yaklaşmış olan işçilerin vergi oranları düşürülerek bunların çalıştırılmasını özendirmek, emekliliği yaklaşanların işlerine son vermeyi yasaklamak" da etkin önlemlerdir.
Budak ile yapılan bu konuşma,
1970'li yıllarda olsa, kimse kulaklarına inanamazdı.
O zamanın tutkusu ve söylemi:
"Yoz ve çürümüş sistemi, işçi eylemleriyle devirmek"ti. Uzlaşma sendikacılığı üzerine
- işbirlikçi - yaftası asılırdı. İşverenle diyalog,
satılmış olmak gibi görülürdü.
Bakınız nereden nereye geldik.
Kuşku duyulmasın ki, daha ileri tarihlerde... İşyerinde, verimin toplu sözleşmelere yansıyacağı, karlı işletme kaygısının ve rant paylaşımının işçi sendikaları tarafından paylaşılacağı, çağımızın
Avrupa sendikacılığı zihniyeti de bu ülkeye gelecektir.
Öte yandan...
İşveren de kafasını değiştirmiştir.
1970'li yılların sol gazetelere ilan vermemek üzere gizli anlaşma yapan zihniyeti ve DISK'i cadı kazanında kaynatma dayanışmaları, artık yok.
İşçi ve işveren... Herkes, aynı gemide olduklarının - nihayet - farkında.
Türkiye yazgısını paylaşıyorlar.
Öte yandan...
DISK'in de, işveren kuruluşlarının da sorunları birbirleriyle değil,
Ankara'dakilerle.
DİSK yürüyüşünü halk kucaklıyor. Ve bu yürüyüşten korkmuyor... Teröre, yıkıma, yağmaya dünüşeceği kaygıları duymuyor.
Bir başka değişim boyutu daha...
Yuvarlak masada eşit söz hakkıyla ve eşit ağırlıkla
işçi sendikaları, işveren kuruluşları ve
devlet temsilcileri bir kez daha toplanıyorlar.
"Ekonomik ve Sosyal Konsey" adlı bu kurum, ekonomi politikalarında çeşitli toplum kesimlerinin ve devletin
uyum bileşkesini oluşturmakla görevli.
Vergi reformu tasarısı da
Konsey'de tartışılacak.
Şimdilik
"bu konseyin, beklenen ve gereken verimle, düzenle çalışabildiğini" söyleyemem.
Ama büyük uzlaşmada demokratik katkısı bir gerçek.
Ne yazık ki, bu olumlu değişimlere düşen gölgeler de var...
Örneğin,
1970'lerde olmayan
"laikler ve Müslümanlar" gibi çok tehlikeli ve yeni bir
toplumsal çatışmanın ayak sesleri duyulmakta.
Bu ise
zihniyet devrimi değil...
Zihniyet zehiridir.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr