"Her şeyin anahtarı sabırdır. Yumurtaları kuluçkaya yatırarak civcivi elde edersiniz... Yumurtayı kırarak değil."Arnold Glassow'a ait olan ve geçenlerde bir gazeteci dostumun köşesinde yer alan bu kelimeler, sanki
Türkiye - Yunanistan ve
Türkiye - AB ilişkilerinin güncel görüntüsü için bir söylem.
Helsinki'de yumurtadan bu kez civciv çıkacak mı?
Dün,
Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu'nun,
Atina'daki
Türk - Yunan forumunda
"Türkiye'nin AB'ye tam üyelik adayı olarak kabul edilmesini istiyoruz. Bunun için Helsinki'de bir ön koşulumuz olmayacak" sözü, beklenti çıtasını biraz daha yükseltmiştir.
Yunanistan'ın ötesinde,
Avrupa'da da bu kez rüzgarlar, yıllar sonra ilk kez
- genellikle - Türkiye'den yana esiyor.
Neden?
İri - kıyım engel
Geçen günlerde,
Beyaz Saray'a yakın bir
ABD'li meslektaşla bu konuyu konuşuyorduk.
Kendisine emanet edilen şu bilgiyi yansıttı:
"Bugüne kadar Türkiye'nin önünü AB'ye üyelik için eski Şansölye Kohl kapatıyordu.Bunun için Almanya'yı geri planda tutuyor ve Yunanistan'ı yönlendirerek, Türkiye'nin girişini engelliyordu.
Almanya'da iktidar değişikliği, bu ülkenin Türkiye politikasını değiştirdi.
Sosyal demokrat ağırlıklı iktidar, örtülü engellemeyi artık uygulamıyor."
Bu sözleri dinlediğimde, uzun - ince
AB yolumuzda biraz gerilere baktım.
Turgut Özal, Galatasaray - Monaco maçını bahane ederek,
Almanya'ya gitmişti.
Maç başlamadan önce, kısa bir süre
Kohl ile görüşecekti.
Yol yorgunluğunu atmak üzere, grup için hazırlanan salonda, içki, meşrubat, soğuk büfe... Her şey vardı.
Ama
Kohl yoktu.
Özal'ı
- kabaca - uzun süre beklettikten sonra bir hanım devlet bakanını göndermişti.
Sonraki yıllarda
Kohl'un
AB zirvelerinde
"Türkiye, asla ve hiçbir zaman tam üye olamaz" sözleri dışarıya sızdı.
Onun bu tutumu nedeniyle, uzun iktidar yılları boyunca,
AB kapıları
Türkiye'ye hep kapalı kaldı.
Türkiye, Almanya'ya karşı bütün bunları bilerek ya da sezerek hep sabırlı olabilmiştir.
Koşulsuz koşul
Peki...
Sosyal demokrat iktidar dönemi ile birlikte
Almanya'nın politika değişikliği,
Yunanistan'ın tavrını ortadan tamamen kaldırır mı?
Ayrıca...
Yunanistan'ı yönetenler, deprem gecesi yatarken başka... Deprem sabahı, koltuklarında birden başka bir politikayı mı benimsemişlerdir?
Elbette
"HAYIR."Yunanistan'ı bu yeni noktaya getiren faktörlere işaret etmeliyiz.
1- Yunanistan, fert başına yıllık
15 bin dolar gelir seviyesine ulaştı.
Yoksulken.. Ya da
varsıl ülke olmanın henüz ilk basamağındayken, halkının kaybedeceği çok şey yoktu.
Türkiye'ye karşı ayran kabartmak, geçerli politikaydı.
Şimdi
Yunan halkı, artık savaşmak ve varlığını kaybetmek istemiyor.
Refah düzeyini yakalamış her ülke gibi güven arıyor.
Yeni nesiller de
Kıbrıs'ın ve kanın daha öncekiler kadar etkisi altında değiller.
Öte yandan son deprem de duyarlığı artırdı.
Yunanistan'ın politikacıları buna göre rota değiştirmek gereğini duydular.
2- Yunanistan, koşul telaffuz etmeden, beklentiler içindedir.
Gene
Türkiye'nin
AB lobisini yapan bir dostun
Avrupa başkentlerinden izlenimlerini yansıtayım:
"Clinton, Türkiye'ye geldiğinde, Türkiye ve Yunanistan başbakanları, Kıbrıs'daki Türk ve Rum yönetimlerine "onları eşit gören" bir şekilde seslenebilirler.
Yeni bir süreç başlayabilir.
Bu beklentilerden biri.
Diğer beklenti, Almanya, Hollanda, Fransa ve İngiltere'nin, - Kıbrıs'ın tam üyelik görüşmeleri için tavır değişikliğidir. -
"Bu görüşmeler, ancak Türk kesimini de kucaklayan bir formül gerçekleşirse başlayabilir" yolundaki açıklamalarını geri çekmeleridir.
Yunanistan'ın vetosu kadar ağırlıklı sayılabilecek Türkiye'nin de böyle bir dolaylı kozu var.
Bunlar duyarlı konular.
Taraflar, yumurtaları kırmamaya özen göstermeliler.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr