Montesquieu’nun “Kanunların Ruhu” anlatımı hukukun kutsanmasıdır.
“Zamanın ruhu” gibi “kanunların da ruhu” olduğunu da daha 400 yıl önce yazmış olan Montesquieu “yürütme, yasama ve yargı” kuvvetler ayrılığı ilkesinin de yaratıcısıdır.
Dün bu köşede “hukuk penceresinden gördüklerimi” yazmıştım.
Sadece şahsi fikirlerdi.
Bağımsız yargıya saygımı belirterek “12 Eylül yargılaması” için teoride bir hukuk turuydu.
Dün, Radikal’deki köşesinde Tarhan Erdem’in de aynı paralelde yazısını okumak benim satırlarım için “sağlama” testi oldu.
Tarhan Erdem politikanın en üst noktalarında görev yapmış, araştırmacı, yazar ve bir siyaset filozofudur.
Demokrasiye ve bağımsız yargıya inancımla o yazıyı yansıtıyorum:
..........................
Yargı, siyasal hayat, sosyal barış ve daha birçok nedenle bu dava hızla bitirilmelidir.
Dün ilk kez, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargıç karşısındaydı. Suç; darbe yapmaktır!
Suç iddianamede şöyle tanımlanmaktadır: “Anayasanın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan TBMM’yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek.”
Tanımlamada “teşebbüs etmek” denilmesine bakmayın, suçlama asıl “fiilen değiştirmek, kaldırmak, engel olmak” kelimeleriyle yazılmalıydı.
Fiilin “teşebbüs” yerine “gerçekleşme” olduğu açıktır. Nitekim iki darbenin ilk açıklamalarında “Silahlı kuvvetler, ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur”, “Parlamento ve hükümet feshedilmiştir” denilmiş, üç-dört gün içinde de “anayasanın yürürlükten kaldırıldığı” bir belge ile yayımlanmıştır.
Bu davayı izlerken, darbeden iki yıl sonra, halkoyunda kabul edilen anayasanın geçici 15’inci maddesini hatırlamalıyız: “...Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK), ...bu konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, ...Danışma Meclisi’nin her türlü karar ve tasarrufların-dan dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurula-maz.”
Bu madde, 2010 yılı mayıs ayında çıkan Anayasa Değişikliği Kanunu’nun halk-oylamasına kadar 28 yıla yakın anayasada yazılı kaldı.
Kanun “Madde yürürlükten kaldırılmıştır” dese de asıl amaç, “Anayasadan kaldırılmıştır” denilmesi daha uygun olurdu.
15’inci maddenin kaldırılmasının, darbe sorumluları hakkında dava açılmasına imkân verdiğini sanmıyorum. Bunun bir-iki nedeni var:
Gerçekte 15’inci madde, “geçici” olmaktan daha çok “anlık” bir maddedir; yürürlüğe girdiği günde, maddede yazılan kişiler hakkında yazılı fiiller hukuken suç olmaktan çıkmıştır. Anayasanın yürürlüğe girdiği 9 Kasım 1982 tarihinden sonra, yazılan kurulların üyelerinin, 12 Eylül 1980’den 11 Aralık 1983 tarihine kadar, karar ve tasarruflarından dolayı yargı merciine başvurması söz konusu olamaz.
30 yıldan beri bu anayasa yürürlüktedir, anayasa bir bütündür, geçici 15’inci madde uygulanmıştır, bu maddede sayılanlar “suçsuz” sayılmışlardır; diğer maddelerin işlemleri nasıl meşru ise bu maddenin işlemi de meşrudur.
Bu hüküm, anayasayı değiştiren bir kanunla yok sayılamaz, ancak 2010 kanunu, yürürlükte olmayan bir kanunu siyasal amaçla, yürürlükten kaldırmıştır.
Meclis’te kanun görüşülürken, adeta konuşmaktan kaçınılarak, soruşturma yetkisi belirginleşmedi. Çünkü iktidar partisi “15’inci maddeyi yürürlükten kaldırdık, gerisi yargıda” diyebilmeyi yeterli görüyordu.
MGK’nın beş üyesi hakkında soruşturma açmak ve vefat etmeyen üyeleri sanık sandalyesine oturtmak hukuk aramak değildir. Yaşı 90’ı bulmuş iki kişiye ceza vermek isteyenlerin, o dönemin hükümet ve Danışma Meclisi üyelerinin “karar ve tasarruflarının” soruşturulması hakkında ne düşündüklerini merak ediyorum!
Bugün MGK üyelerinin yargılanması mümkün görülmüş ise o dönem bakanları ve Meclis üyeleri de anayasanın kaldırılmasına ortak olmak suçuyla yargılanmalıdır.
Bu tartışmayı daha uzatmak istemiyorum; yargımız, siyasal hayatımız, sosyal barışımız ve daha birçok bakımdan bu davanın bitirilmesi yararlıdır.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025