FP İstanbul Milletvekili Merve S. Kavakçı, yarın TBMM'deki yemin törenine başörtüsüyle girmekte direnecek mi?
Kararına ve gerginlik istemeyen Türkiye'ye belki katkısı olabilir düşüncesiyle, bundan 12 yıl önce Sabah Gazetesi'ndeki sütunumda yayınlanan yazımı aşağıda yansıtıyorum. (18 Ocak 1987 Pazar)
Zehra bahçede
Daha
Bilkent açılmamış ve sınavlar yapılmamıştır.
O günlerde
Bilkent'e bir fikir edinmek için gelen yüzlerce genç arasında sadece bir tek başörtülü genç kız vardır.
Bir kenarda sessizce durmakta, etrafı gözlemektedir.
YÖK Başkanı Prof. İhsan Doğramacı da ilgiyle bu görüntüyü izlemektedir.
Sonra
Zehra ve ailesinin yanına gider, onun adını öğrenir.
Sorar:
"Nasıl, Bilkent'te okumak istiyor musun?""Evet Bilkent'in çok iyi bir üniversite olduğu inancındayım.
Ama başımı açmam. Oysa bana başörtümü çıkarmam için baskı yaparlar burada."
Prof. Doğramacı, bu kez başka bir soru sorar:
"Zehra yavrum... Başörtüsü işini sonra konuşalım.Asıl sen söyle bana Bilkent'in giriş sınavını kazanabilecek misin?"
Zehra, başı önünde yanıt verir.
Ama sözleri yerde değil, yukarılardadır. Dik dik laflar eder:
"Ben hangi üniversiteye girmek istersem sınavı kazanırım. Sorun değil bu benim için.
Ama başımı açmam."
Prof. Doğramacı, Zehra'nın konuşmasından çok etkilenir. Duygulanır. Ve
Zehra'ya söz verir:
"Zehra kızım, bak burada ailenin yanında söz veriyorum.Eğer Bilkent'e girebilirsen, sana asla başörtünü çıkart demeyeceğim.
Ve kimsenin de senin başörtünle uğraşmayacağına, yöneticilerin, hocaların da asla başını açman için seni zorlamayacaklarına söz veriyorum. Oldu mu?"
Zehra Bilkent'te
Zehra "Peki, o halde Bilkentli olacağım hocam" yanıtını verir ve sınavları kolayca kazanır.
Zaten üstün yetenekli bir genç kızdır.
Bilkent'e kaydını yaptırır ve okumaya başlar.
Arkadaşları onu hiç yadırgamazlar.
Neşe içinde, keyifle kaynaşarak eğitimlerini sürdürürler.
Zaten başının üzerindeki örtü kimsenin umrunda bile değildir.
Aradan birkaç ay geçer.
Kısaltılmış adı
TÜBİTAK olan
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu yılın en başarılı üç öğrencisine ödül verme töreni düzenlemiştir.
Bu öğrencilerden biri de
Bilkent'in Zehra'sıdır.Başörtü sorunu
Rektör, TÜBİTAK ödül törenine,
Zehra'nın başörtüsüyle gelmesinin bazı rahatsızlıklar yaratacağından kaygılıdır.
Çünkü artık başörtüsü tartışması başlamış bulunmaktadır.
Kamuoyu önünde,
Bilkent için çok farklı ve gerçek dışı bir resim çizilmiş olacaktır.
Bu sorunlu günlerde,
Prof. Doğramacı, üniversite kitaplığının yanıbaşındaki satranç köşelerinden birinde
Zehra ile karşılaşır.
Başörtü çıkıyor
Zehra, Doğramacı'yı görür... Aralarında bir söyleşi başlar.
Doğramacı "Seni kutlarım Zehra, büyük bir ödül alıyorsun.Seni ilk tanıdığımda yeteneklerini anlamıştım ama doğrusu bu kadar büyük bir başarı beklemiyordum.
Sen ödülünü alırken gurur duyacağım" der.
Ama kelimelerinin bu pırıltısı, sesinde yoktur.
Gülümseyişi bile buruktur.
Zehra gene başı yerde konuşur.
Hocasının sesindeki cansızlıktan durumu sezinlemiştir.
"Ama hocam, başı örtülü ödül alırken, belki sizi zor duruma sokacağım."Doğramacı, "Zararı yok Zehra" diye yanıt verir.
"Sana söz verdim. Başörtün için hiçbir zorlama yapmayacağım."Tıpkı ilk konuştukları günkü gibi
Zehra başını kaldırır.
Gözlerini
Doğramacı'nın gözlerine diker... Ama bu kez
Zehra'nın gözlerinde yaşlar vardır.
"Hocam sizi zor durumda bırakmayacağım" der.
Bunu söyler ve hemen oracıkta başının örtüsünü çıkarır.
Zehra saçını çok sade biçimde taramış, toplamış.
Sade ve çağdaş giysiler içinde, başı açık,
TÜBİTAK ödül törenine katılmış.
Şimdi
Zehra'nın artık başı örtülü değil.
Gene inançlı gene yüreği
Tanrı sevgisiyle dolu ama giysileriyle çağdaş.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr