Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Son beş yılda 20 banka battı. Bunların 3’ü çok ortaklı bankalardı. Diğer 17 banka, 16 müteşebbisin ve sermaye gruplarının bankasıydı. Bu 17 bankanın 15’i, banka sahiplerinin banka fonlarını grupların verimsiz işletmelerine yönlendirilmesi nedeniyle güç duruma düştü.
Bankalardan aktarılan para ile işletmeler verimli hale getirilebilse idi, paranın geri ödenmesi mümkün olabilirdi. Fakat bankadan önce bankanın kaynaklarını emen işletmeleri batmıştı... Bankaların büyük ortakları, bankadan aktardıkları para ile batmış durumdaki işletmelerini yaşatmaya çalışmışlardı. Yapılan yanlış, bankaların sahiplerinin bankalardaki mevduatı kendi kaynağı gibi görmeleri, bu parayı kendi işlerinde istedikleri gibi kullanma cesaretini göstermeleri idi. Bir bankanın batması demek, o bankanın halktan topladığı mevduatı ödeyemeyecek duruma düşmesi demektir. Devlet "halkın zarar görmemesi" için, batan bankalarda buharlaşan mevduatın eksiğini tamamlıyor ama, kimin kesesinden tamamlıyor? Halkın kesesinden...
Batan bankada, halkın gönüllü tasarrufları (mevduatı) banka sahibi tarafından harcanınca, devlet halkın zorunlu tasarrufları (vergisi) ile açığı kapatıyor.
Geliri düşük olan halk, tüketimini kısma pahasına bu gelirin bir kısmını gönüllü tasarrufa ayırıyor. Tasarrufların bir bölümü bankalara "mevduat" olarak gidiyor. Halkın gelirinin bir bölümünü de devlet vergi adı ile topluyor. Gönüllü ve zorunlu tasarruflar bu ülkenin kaynağını oluşturuyor. Yatırım ve üretimin artması bu kaynağa bağlı. Halkının geliri az olduğu için tasarrufu da az. Tasarruf az olduğu için "kaynak" az.
Her batan banka ülkenin kıt kaynaklarının israf olmasına, yok olmasına yol açıyor.
Bankalar, yönetime hakim kişi ve grupların, bankadaki kaynakları yanlış kullanması nedeniyle batıyor. Ama, kaynak israfı, bankaların batması ile bitmiyor. Yanlış kaynak tahsisi ile yapılan yanlış yatırımlar, yanlış işletilen şirketler de çöküyor. Ülkenin kıt kaynakları yok olup gidiyor. Bitmedi... Aşağıdaki tabloya bakınız. Son beş yılda Türkiye’nin isim yapmış kaç müteşebbisinin, kaç aile şirketinin, kaç sermaye grubunun da hayatının karardığını görünüz...