Eminönü’nde Rüstempaşa Camii’nin önündeki Büyük Çukur Han’ın dolmuş duraklarına bakan duvarının dibinde alt gelir grupları için ucuz sobalar satılır. Ucuz dedi isem, en ucuz gazlı "Vezüv sobası" 90 milyon lira... Dün yağmur çiselerken çok kişi bayram öncesi soba pazarlığı yapıyordu. Yol üzerindeki Sadık Büfe’den itibaren giyilmiş ayakkabı satıcıları yağmur altında müşteri bekliyordu. Kullanılmış erkek ayakkabıları pırıl pırıl boyanmış, kaldırıma dizilmiş. Kullanılmış İtalyan ayakkabılarının fiyatı 16 milyon lira, yerli ve de pençe görmemiş ayakkabılar 8 milyon liraya satılıyor.
Uzunçarşı Caddesi’nin iki yanındaki satıcılar kullanılmamış ucuz giysileri kaldırıma dizmiş. Jean pantolon 7 milyon, kumaş pantolon 12 milyon liraydı.
Mahkeme Sokak’taki satıcılar ise ihtisaslaşmış. Kadın, çocuk ve erkek kazağı satıyor.
Kızıl Han’ın önünden Asmaaltı Caddesi’ne girdim. Meydana bakan dükkanlardan Enver Gıda’da bayramlık çikolata 4 milyon 500 bin lira, badem şekeri 3 milyon lira, Kent şekeri 6 milyon liraya satılıyor. Kalealtı Şekercisi ile işportacılar lokuma 2 milyon lira istiyor. Mısırçarşısı’nın arkasından dolandım. Tahmis Sokağı’nda iğne atsan insandan yere düşmüyor. İnsanlar kahve kuyruğunda. Kahvenin 100 gramı 750 bin lira. Açık Seylan çayının kilosu 10 milyon lira. Hasırcılar Caddesi de kalabalıklaştı. İnsanlar işportadan değişik şeyler alıyordu. İşportada 10 çay kaşığı 1 milyon liraya, 3 erkek çorabı 2 milyon 500 bin liraya, yarım kiloluk limon kolonyası 2 milyon liraya satılıyordu.
Sultanhamam’a doğru insan seli yoğunlaştı. O kalabalık arasında bir döviz büfesinin "No komisyon" yazılı kırmızı ışıklı levhası dikkatimi çekti. Önünde insanlar sıraya girmişti. Bazıları ışıklı levhada dolar ve markın alım satım fiyatını izliyordu. İşportacının biri düşen döviz fiyatına bakarak "Yuh anasını sattığımın doları... Baksana 10 bin lira daha düştü... Yaktın ulan bizi bayram öncesi..." diyerek kendi kendine söyleniyordu. Döviz fiyatının düştüğüne halkımızın, "üzüm üzüm üzüldüğünü" görünce şaşırdım.
Büyük Postane’nin önünden geçerken kaldırım üzerindeki işportadaki yün paça donu fanila takımlarının fiyatını sordum. Yüzde 75 yünlü takım 6 milyon lira, yüzde 100 yünlü takım 7 milyon 500 bin lira imiş. Hamidiye Camii ve türbesinin yanından Dördüncü Vakıf Han’ın bulunduğu Hamidiye Caddesi’ne çıktım. Oradan Ali Muhiddin Hacı Bekir’in dükkanına ulaştım. Vitrine tüm bayram şekerlerinin örneklerini sıralamışlar üzerlerine de fiyatlarını yazmışlar. Kaymaklı, fıstıklı, bademli ve de çifte kavrulmuş lokumlar 10 milyon lira, sade lokum 3 milyon 800 bin lira idi. Dükkana girdim. Tahminimden tenha idi. Yarım kilo çifte kavrulmuş lokum aldım. Torbanın üzerinde 224 yıllık müesseseyiz diye yazı vardı... Hacı Bekir’in karşı sırasındaki Hafız Mustafa’ya uğradım. Şekerlerin üzerine etiket koymamışlar. Kasadaki bey fiyat soranı cevaplama zahmetine girmiyor. Yarım kilo çifte kavrulmuş lokum istedim. "3 milyon 500 bin lira vereceksiniz... Bozuğunuz yok mu?" diyerek bayram öncesi azar işittim.
Oradan Yeni Cami’nin arkasına doğru yol aldım... Görmeyene anlatılamaz. Bütün İstanbul’un alt gelir grubu orada... Binlerle işportacı, binlerle kadın, çoluk, çocuk... Satılanlar ise kaban, palto, kazak, pantolon, çorap, ayakkabı... İki fiyat var: 10 milyon - 5 milyon lira... Her şey ya 10, ya 5 milyon lira... Dışarıdaki kalabalıktan kurtularak zorla Mısırçarşısı’na girdim. Çarşının içi tenha idi. Sadece Et Balık Kurumu mağazasının önündeki kuyruk dikkatimi çekti. Vitrinde "Köftelik kıyma 2.5 milyon" yazısı vardı. İnsanlar ucuz kıyma kuyruğunda bekleşiyordu. Yandaki Güzel Yayla Et Pazarı’nın vitrinine baktım. "Köftelik kıyma" 3 milyon 990 bin liraya satılıyordu. Mısırçarşısı’nın ön kapısından çıktığımda kendimi gene işportacılar seli içinde buldum. Dünkü cuma, İstanbul’da hayat böyle idi...