Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Son beş yılda 20 bankaya el konuldu. Bu 20 bankanın 7’sinin sahip ve yöneticileri tutuklandı. Tutuklulardan sadece bir banka sahibinin tutukluluğu iki yıl sürdü. Geçen hafta sonu onun da tahliyesi ile batan bankalar nedeniyle tutuklu olan kalmadı.
BDDK tarafından (maalesef) 20 bankanın halka yüklediği fatura tam olarak açıklanmadı ama, bilinen bu 20 banka için Hazine’den 20 milyar dolar dolayında para çıktığı, 8.5 milyar dolarlık batmış kredi faturasının da ileride ödeneceğidir.
Bu rakamlar çok büyük rakamlar... Bankalar Birliği’nin açıklamalarına göre toplam banka kredileri 18.5 milyar dolayında... Demek ki, ayakta kalan bankaların ekonomiye kullandırdıkları kredi miktarından daha büyük bir rakam batan 20 bankanın hesaplarını kapatmak için kullanılmış.

Unutmayınız bu paralar Hazine’nin kasasında duruyor da Hazine bunları kasadan çıkarıp batan bankaların hesabını temizlemedi. Hazine bu parayı yüzde 70 faiz ile borçlanarak buldu. Bu nedenle iç borç miktarı şahlandı. Bu borcu da, bu faizi de halk ödeyecek.
İşte bunun içindir ki halk bu 20 bankanın neden battığını bilmek istiyor. Bu bankaların batmasında suçu bulunanlar var ise cezalandırılmasını bekliyor. Bankaları batıranların imkanları var ise bu imkanlarla, borçlarını kapatmaları gerektiğini, borcu halkın sırtına yıkarak hiçbir şey olmamışçasına ortalıkta dolanmamaları gerektiğini düşünüyor.

(1) Yüksek reel faiz ortamında yanlış, bilinçsiz ve sorumsuz yönetimden battı. Banka mevduata yüksek reel faiz ödeyemez. Kredi kullanan yüksek reel faiz ile aldığı krediyi ödeyemez. Bu durumdaki bankalar mutlaka batar. Battı da... (Batan battı, bu sorun bitti sanmayınız... Bugün de yüksek reel faiz ortamı devam ediyor. Bazı bankalar aynı yanlışı, sorumsuzluğu sürdürüyor.)
(2) Bazı bankalar da banka sahipliğini şahsi maceralarına kaynak yaratmak için kullananlar bankaların içini boşalttığı için battı.
Şundan battı, bunda battı. Ama 20 banka battı. Bankalar battıktan sonra BDDK’dan beklenen batan bankaların hesaplarını açıklıkla ortaya koymak, sonra da bu açıkların tamamı veya ödenebilecek bölümü için banka sahipleri ile bir "ödeme planı konusunda" anlaşmaya varmak ve de bu "ödeme planını izlemek" idi.
Bugüne kadar BDDK’nın hangi banka sahibiyle nasıl bir ödeme planı yaptığı, ödeme planı yapılmış ise hangi banka sahibinin ödeme planına nasıl uyduğu açıklanmadı. Bilinmiyor.
Bilinen, bu 20 bankanın sahip ve yöneticileri aleyhine birtakım davalar açıldığı ama bu davaların hiçbirinin henüz sonuçlanmadığıdır. Davalar sonuçlanmadığı için kimin suçlu kimin suçsuz olduğu bilinmiyor. Bu da kamu vicdanını çok rahatsız ediyor.
Ne yazık ki hukuk "ilahi" bir sistem değil. İspata dayanan "beşeri" bir sistem. İspat edilememiş suç, suç sayılmıyor. Hakimler "kamu vicdanının" değil "kanunun" suç saydığı fiillerde suçun ispatını arıyor. Bankacılık gibi karmaşık bir işkolunda uzmanlarca iyi hazırlanmamış dosyalar, suçun ispatına imkan vermiyor. O zaman davalar uzuyor. Suçlu ile suçsuzu ayırma imkanı kalmıyor.

Zanlıların tutuklanması bir bakıma (suçsuzun da güme gitmesi pahasına) ceza niteliğinde kabul ediliyor. "Yapmış ise, hiç olmazsa yanına kalmasın... Biraz daha yatsın!.." yaklaşımı ile, kamu vicdanının tatminine çalışılıyor.
Ama sonuçta halkın adalet sistemine güveni tamamen yok oluyor.
Ben bunları durum tespiti için yazıyorum. Yoksa BDDK’nın ve de mahkemelerin bundan sonraki tutumunda bir değişiklik olmasını hiç mi hiç beklemiyorum... Böyle bir şeyin mümkünatı yok... Bu 20 batık banka dosyası artık kapanmıştır. Bu işe daha fazla kafa takarak üzülmeye değmez!..