Eczacılar bugün kepenk kapatacak. Kepenk kapatmak ne onlara ne de ilaç arayanlara yarar sağlayacak. Çünkü eczacıların sorunları kepenk kapatmakla çözülebilecek sorun değil. İlaç ise insan sağlığı için çok önemli. Bir günlük gecikme her şeyi rezil eder. Ölüme yol açar. Eczacıların ana sorunu, cirolarının (satış gelirlerinin) düşük olması ve kâr edememeleri. Şimdi devlet ilaç fiyatlarını aşağıya çekince ciroları daha da küçülecek.
Bir de güncel sorunları var: O da yüksek fiyatla stoğa giren ilaçları şimdilerde ucuz fiyatla sattıklarında ortaya çıkacak zararın yükü. Eczacılar (kendi açılarından haklı olarak) ilaç fiyatlarında devlet zoruyla yapılan indirim nedeniyle o kadar dövünüyor ki, halkımız ucuz ilaca sevinme fırsatı bulamadı.
AB ülkelerinde her isteyen, her istediği yerde eczane açamıyor. Bölgelerde açılacak eczane sayısı bölge nüfusuna göre sınırlandırılıyor. Eczaneler arasında belli bir mesafe olması gerekiyor.
Yan yana çok sayıda eczane var
Bizde ise böyle bir sınırlama yok. Sahibi ve mesul müdürü eczacı olması şartıyla, istenilen yerde istenilen sayıda eczane açılabiliyor. Böylece yan yana eczaneler sıralanıyor. Türkiye’de 24 bin eczane var. (Fransa’daki eczane sayısı 22 bin.) Eczanelerin yüzde 37’si 3 büyük şehirde. Her yıl 14 eczacılık fakültesinden 3 bine yakın eczacı mezun oluyor ve bunların yaklaşık 800’ü yeni eczane açıyor.
Tabii ki eczanelerin yaygın olması halkın yararınadır. Tabii ki halk ilaç temininde eczanelerin hizmetler kalitelerinin yüksek olmasından mutlu olur. Fakat çok sayıda eczanenin tamamını yaşatma arayışında halkın ilaç faturasının büyümesini beklemek de yanlış olur.
Halkımız eczacı amcalarını, eczacı teyzelerini çok sever. Onların üzülmesini istemez. Ama bir gerçek var. Cirosu düşük bazı eczaneleri halkın kesesinden ayakta tutmak imkânsız. Eczanelerin bazıları kapanacak. Onun için bundan sonra eczane açacakların hesaplarını iyi yapmaları gerekiyor.
Mülkiye 150 yaşında
Mekteb-i Mülkiye-i Şahane 1859 yılında İstanbul’da 50 öğrenciyle öğretime başladı. Atatürk 1936 yılında Mülkiye’yi Ankara’ya taşıdı. Adı “Siyasal Bilgiler Okulu” olarak değişti. Daha sonra da bu okul“ Siyasal Bilgiler Fakültesi” olarak tanınır oldu.
Mülkiye’de öğrencilerin kanına bir zehir verilir. Bu zehir nedeni ile onlar Mülkiye kapısından çıkarken, tek misyonlarının “vatanı kurtarmak” olduğuna inanmış duruma gelirler... Kendilerini “vatanın sahibi, jandarması” sanırlar. Her fırsatta Mülkiye marşını söyleyerek “iman tazelemeyi” de ihmal etmezler:
Günümüzde pek seveni yok!
“Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz...
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz...”
“Mülkiyelilik”, bir devlet ve hizmet anlayışı, bir disiplin, bir düşünce tarzı, bir kamu hukuku ve ülkeyi ve halkı koruma kültürü, doğruluk ve dürüstlük felsefesi, özetle ,bunlar gibi bir sürü kavram ve ideallerin birleştiği bir ruhtur.
Günümüzde Türkiye’de bu kavramların bu değerlerin önemi kalmadığından Mülkiye’yi de Mülkiyelileri de pek seven yok. Sevilmeseler de, Mülkiyeli olmak onlara yetiyor. Okullarının 150’nci yıllarını kutlarım...
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025