Bu deprem Türkiye'nin orta gelir grubundaki nüfusunun yaşadığı ve nüfusun çoğunun, "çok katlı" apartmanlarda oturduğu bölgeleri vurdu.
Depremden can ve mal kaybına uğrayanlar, genelde serbest meslek erbabı, emekli, kamu çalışanı ile özel sektör çalışanları.
Daha önceki depremlerde can ve mal kaybına uğrayanlar ise, genelde alt gelir grubundaki kesim idi. Yıkılan binaların çoğu "az katlı", "gecekondu" tipi konutlardı. Bugüne kadar depremlerde hasar gören "çok katlı" yapılar, genelde fakir yörelerin en görkemli binaları olan kamu binalarıydı.
Depremden zarar görenlerin bekleyişleri "mütevazı ölçüler içinde" kalıyordu. Bir çadır, başlarını sokacak bir gecekondu, ekmek, su onlara yetiyordu. Devletin kısa sürede "afet evi" inşa ettirerek dağıtması yaraları sarıyordu.
Genelde işyeri hasarı, iş kaybı, işsizlik sorunu çözülemeyecek boyuta ulaşmıyordu.
Halbuki bu son depremin özelliği var. Türkiye'de milli gelirin yüzde 35'ini üreten ve ürettiğine göre de paylaşan bir bölge depremden etkilendi.
Çok sayıda, "çok katlı" konut oturulamaz hale geldi. Bu konutlarda daha önce oturup, hayatta kalanların çadırlarda, gecekondularda iskanı mümkün değil.
Depremden hasar gören konutların bir bölümü "yazlık". Yazlıkların "ikinci konut" olabileceği düşüncesiyle bu kayıplar küçümsenebilir ama, unutulmamalıdır ki depremden zarar gören yazlıklar genelde işçi ve memur emeklilerinin oturdukları, bazılarının devamlı oturdukları konutlar. Bu bakımdan yazlıklardaki hasar da önem taşıyor.
Yazlıklar dışındaki konutlarda yaşayanlar bölgede üretime katılan kişiler. Bunların bölge dışında istihdam imkanları çok zor.
Bu orta gelir grubundaki kimselerin afet evleri tamamlanıncaya kadar çadırda yaşamları imkansız. Kaldı ki, her zarar gören, her yıkılan konutun yerine devletin bir konut yaptırması ve de konutunu kaybedene vermesi çok büyük bir hayal. Ne olacak? O zaman depremden zarar görenler kendi başlarının çaresini arayacak!
O da kolay değil... Ev sahibi olanlar büyük birikimlerini kaybetmiş durumda. Kiracı durumda olanlar, sınırlı imkanlarıyla düzdüğü çeyizini, tüm eşyasını kaybetmiş durumda. Yeni bir ev satın almak, kiralamak, içini döşemek bugün orta gelir grubunda bir ailenin yapabileceği bir şey değil. Bu şartlarda gene de yaşam devam edecek... edecek ama, zor devam edecek... Yılların birikimi ile sahip olduğu mülkü yıkılan, zorla kiraladığı evi yok olan, evlerinin içindeki eşyaları, giyecekleri enkaz altında kalan aileler işe gidecek, çocuklarını okula yollayacak, bir ocak bulup tencerede aş kaynatacak...
Can kayıplarına üzüldük. Enkaz altında kalanlar içimizi sızlatıyor. Ama ölenle ölünmüyor. Kalanların durumunu da düşünmek gerekiyor.
İnsanları kaderi ile başbaşa bırakıp, "herkes çaresine baksın" mı diyeceğiz? Yoksa, bu sorunu bir bütün olarak ele alıp, çözüm mü arayacağız? Bu konuda bir şeyler yapmak için geç kalmamak gerekir...