Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK)’dan dün açıklama yapıldı.
Bankalarımızın sermaye açıkları sadece 150 milyon dolar dolayında imiş... Halbuki daha önceleri Türk banka sisteminde sermaye yeterlilik oranının çok çok düşük olduğu, dünyada kabul edilebilir sermaye yeterlilik oranına ulaşılamadıkça banka sisteminin adam olamayacağı açıklanmıştı. Bu açığı banka sahiplerinin kendi imkanlarıyla kapatmaları imkansız görülerek IMF kaynaklarından bankalara 4 milyar dolarlık kredi yardımı sözü alınmıştı...
Biz bu filmin benzerini daha önce de gördük... Nisan ayı ortalarında "Bankaların döviz açığı çok büyük... Bu çok tehlikeli bir durum... Döviz açığı bulunan bankaları yakarız, yıkarız..." diyerek iç ve dış piyasayı telaşlandıran BDDK Başkanı, bir hafta sonra (18 Nisan 2002) bankaların döviz açığı değil, döviz fazlası olduğunu açıklamıştı.
Döviz açığı, sermaye açığı var denilirken ne oluyor da, bir süre sonra açık değil fazla çıkıyor? Çünkü BDDK oyunun kaidelerini değiştiriyor. Ya sorunun büyüklüğü karşısında paniğe kapıldığı için, ya da bankaların baskısına dayanamadığı için oyunun kaidesi değişince, açık verecek hesap fazla veriyor.
Türk banka sisteminde sermaye yetersizliği sorununun önemi içeride de biliniyor, dışarıda da biliniyor. Sermaye yeterliliği demek, bir bankanın dağıttığı kredi miktarına (yüklendiği riske) karşılık belli oranda sermayeye sahip olması demek. Bankalar mevduat olarak yatırılan parayı, kredi olarak başkasına kullandırıyor. Eğer kredi olarak dağıttıkları parayı batırırlar ise, veya zamanında geri alamazlar ise, mevduat olarak kendilerine yatırılan parayı ödeyemezler. Bankaların sadece mevduat gibi müşteri parasına dayalı olarak riske girmemeleri banka sahiplerinin de riske katılmaları için dağıtacakları kredi miktarının (üstlenecekleri riskin) belli bir oranında öz kaynakları olması şartı aranıyor. Sermaye yeterlilik oranı (dağıtılan krediye göre sermaye koyma oranı) yüzde 8 ile yüzde 9 dolayında... Banka 100 birim riske giriyor ise, 8 veya 9 birim sermayesi olacak... Sermaye oranı bunun altında ise tamamlayacak... (14 Ocak 2002. Bunları anlatan yazımın başlığını: Kanun iyidir, önemli olan uygulama" diye koymuşum.)
Her zamanki gibi iyi başladık... Ama sonunu getiremedik. Çünkü bir süre sonra BDDK gördü ki, "Batı ölçülerinde bir sermaye yeterlilik oranını tutturmaya çalışırlar ise, bu amaç ile IMF’nin vereceği 4 milyar dolar açığı kapatmaya yetmeyecek. Hazine’nin bankalara 10 - 15 milyar dolar sermaye katkısı yapması gerekecek..." Ve de her zaman yapılan yapıldı. "Oyunun kaidesi" (hesaplanma şekli) değiştirildi. Bankaların yıllar önce aldıkları arsaların, bankalara müşteriden intikal eden, işe yaramaz fabrikaların, enflasyona göre fiyatlarının şişirilerek sermaye hesabına katılması uygun görüldü. Böylece "bankaların sermaye açıkları hesaben" yok oldu. (11 Mayıs 2002. Bunları anlatan yazımın başlığını "Bankalarda sermaye eksiği yerine fazlası çıkacak" diye koymuşum.)
BDDK’nın açıklamasına göre, "4 milyar dolar düzeyinde olacağı tahmin edilen bankaların sermaye açığı, ‘ortaya çıkan gizli rezervler’ ile azalıvermiş!.. 900 milyon dolara kadar düşmüş. Bankalar bu açığın 750 milyon dolarını kendi imkanlarıyla kapatıvermiş! Kala kala kalmış 150 milyon dolarcık açık!.. Allah’ın izni, BDDK’nın gayreti ile bu açık da kapatılacak, böylece Türk banka sistemi ‘taş’ gibi olacakmış!.." Bizim banka sistemimiz taş gibi olduğuna göre, yeniden yapılanmaya falan gerek yok!.. Demek ki, bankaların tüm kredileri yaşıyor! İşleri tıkır!.. Koca koca bankaların güç durumda olduğu konusundaki değerlemeler yanıltıcı!..
Haydi bakalım kolay gelsin... Kolay gelsin ki, bugüne kadar BDDK yönetimine geçen bankaların da sahiplerine iadesine sıra gelsin!... "Bankaların bazıları tasfiye olundu, bazıları birleştirildi, bazıları satıldı... Nasıl iade edilecek?" diyerek üzülmeyiniz... BDDK bu konuda da bir formül bulur.