Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sanayici, Nasrettin Hoca’nın hikâyesindeki, yağı, unu, şekeri biraraya getirip helva yapan kişidir.
Sanayici (müteşebbis/girişimci) olmazsa, emek ve sermeye ne kadar bol olursa olsun üretim yapılamaz. Yatırım yapılamaz. Yatırım ve üretimin riskini üstlenebilmesi için sanayicinin “moralinin” yüksek olması gerekir. Sanayicinin moralini yükseltecek, “kâr bekleyişi”dir. Kâr başarının göstergesi, ödülüdür. Hiçbir sanayici zarar edeceğini bile bile yatırım yapamaz, üretimini sürdüremez. Sanayicinin kârı ne kadar yüksek olursa (1) Ülkenin milli geliri de o kadar artar.
(2) Sanayide de o kadar yeni yatırım yapılır. İstihdam imkânları gelişir.
Merkez Bankası’nın araştırmaları,
İSO-500’ de yer alan firma rakamları, İMKB’de hisse senetleri işlem gören firmaların bilançoları gösteriyor ki, sanayide kârlılık düştü. Bu çok kişinin dikkatini çekmiyor. Veya bazıları bu gelişmeyi umursamıyor. Ama sanayi odaları başkanları “Sanayi ruhu kayboluyor” diyerek alarm zilleri çalıyor.

TEK 80 yaşında
Geçen cumartesi Ankara’da Türkiye Ekonomi Kurumu’nun (TEK) 80’inci yılını kutlamak için düzenlenen toplantıya katılan İSO Başkanı Tanıl Küçük, Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar, “küresel bunalım sonrasında Türkiye’de sanayi politikaları” üzerine görüşlerini ve önerilerini açıkladılar.
TEK 12 Aralık 1929’da Mustafa Kemal’in direktifiyle Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti adı ile kuruldu. Kurucuları arasında Celal Bayar, Hasan Saka, Kazım Özalp, Saffet Arıkan gibi devlet adamları da vardı. TEK gibi bir bilim kuruluşunun, kamu desteği olmadan 80 yıl ayakta kalması önemlidir. Şimdilerde Prof. Dr. Ercan Uygur başkanlığındaki yönetim kurulu, araştırma ve yayına dönük yoğun bir çalışma içinde.

Sanayici mutlu değil
Dönelim “Sanayi ruhunun kaybolması”na... Bir sanayi odası başkanı “sanayi ruhunun kaybolması”nı örnek vererek anlatıyor: “Birkaç yıl önce 2 yabancı sermaye grubu fabrikalarımı satın almak istediler. O tarihlerde ben ‘yeni yatırımlar yapacağım daha da büyüyeceğim’ diyerek satmadım. Şimdi pişmanım. Yoruldum. Oğluma sen geç diyorum. O ise ‘Baba, kaç para ederse satalım. Elimize geçen paranın yarısıyla bina yaptırırız, kirasıyla gül gibi yaşarız. Yarısıyla da arsa alırız. Fiyatı her yıl katlanır. Ben sanayicilik yapmam’ diyor.”
Bir diğer sanayi odası başkanı anlatıyor: “Bırakınız yeni yatırımı, mevcut yatırımda üretimi sürdürmek bir dert. Pazar aramak, ihracatı yapmak için çabalıyorsunuz. Zar zor para topluyorsunuz. Önce işçinin parasını, sonra SSK primini, vergi borcunu ödüyorsunuz. Banka takibata geçmesin diyerek faizi ödüyorsunuz. Elektrik, gaz, su kesilmesin diye onların faturasını ödüyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz elinizde para kalmamış. Bırakın kârı, üretimi sürdürmek için hammadde, ara malı alacaksınız... Kâr etmeden kimse sanayicilik yapamaz. Kâr etmeyen işe para bağlanamaz. Zaman ayrılamaz. Sanayi ruhu yaşayamaz.”
Öbür sanayi odası başkanı anlatıyor: “2002’den bu yana Türkiye’ye önemli miktarda yabancı sermaye girişi oldu. Ama giren sermaye mali aracı kuruluşlar, haberleşme, ulaşım, gayrimenkul gibi sektörlere yöneldi. Sanayiye yatırım için yabancı sermaye gelmedi. Bunun nedeni sanayi sektörünün kârlılığının olmamasıdır. Sanayi ruhu ölünce yerlinin açığını yabancı da dolduramaz.”
Yorum beklemeyiniz. Ben sadece parmağı taşın altında olanların anlattıklarını aktardım. Anlatılanlar iyi ise ekonomide işler iyi demektir...