Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Müslümanlar Ramazan’da oruçtan sonra yeme-içme rahatlığını üç gün süreyle kutlar. Bu üç günlük kutlama ve üç gün süren bayramla ilgili olarak Müslümanların kitabı Kuranı Kerim’de bir açıklama yoktur.
Kuranı Kerim’de “bayram” ifadesi sadece bir surenin, bir ayetinde bir kelime olarak yer alır. “Maide” suresinin 114 numaralı ayetinde: “Meryem oğlu İsa şöyle dedi, ‘Ey Rabbimiz. Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir ayet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır. Zaten sen rızık verenlerin en hayırlısısın” (Türkiye Diyanet Vakfı yayınları. No: 86)
Din bilginleri bu anlatımın “İsa’nın son yemek sofrasıyla ilgili bir anlatım” olduğu şeklinde yorum yaparlar. Ramazan ve Kurban bayramlarıyla ilgili düzenlemeler “hadisler”e dayanır.
Hadislerde nakledildiğine göre, Hazret-i Muhammed, Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Medine’de yaşayan İran asıllıların “Nevruz” ve “Mihrican” kutlamalarından etkilenmiştir. Bu folklorik kutlamaların İslam cemaatinde “ümmetin tevhidi”ne ters düşeceğini görerek, Ramazan ve Kurban kutlamalarının bu kutlamaların yerini almasını buyurmuştur.

Osmanlı’da ‘Şeker Bayramı’ oldu
Osmanlı döneminde bayram merasim ve şenliklerinin bir kanunla tanzimi Fatih Sultan Mehmet Han’ın eseridir.
Osmanlı dönemindeki bayram kutlamalarıyla ilgili yazılarda, sadece saraya bağlı askeri ve mülki erkânın ve de saray çevresindeki zengin sınıfın merasim ve şenlikleri anlatılır. Halkın bayramından genelde söz edilmez.
Açık anlatımıyla, Osmanlı döneminde bayramlar belli bir çizginin üzerinde yaşayanların, varlıklıların bayramı olarak benimsenmiş bu üst ve üstün grubun, fakirleri, güçsüzleri hatırlama, onlara gıda ve para yardımı yapma vesilesi olarak değerlendirilmiştir.
Ramazan ayından sonraki üç bayram gününün “Şeker Bayramı” olarak adlandırılması da Osmanlı döneminde “âdet” olmuştur. Sarayın, Ramazan’ın 15’inden sonra askerlere tepsi tepsi baklava göndermesi, oruç sonunda insanların tatlı yemesi, oruç dönemi tamamlandıktan sonraki kutlamalarda insanlara şeker ikram edilmesi, çocukların bayram harçlığını alır almaz şekercilere koşması nedeniyle bu bayram “Şeker Bayramı” olarak anılmaya başlanmıştır. 

Bayramın “adabı” var
Sadece kendini ve çevresini düşünenlerin, fakirleri ve güçsüzleri önemsemeyenlerin, haram yiyenlerin, başkalarına devamlı olarak kin ve düşmanlık besleyenlerin, kendilerine ve başkalarına huzur vermeyenlerin bayram yapmaya hakları olamaz.
Sadece şekil şartlarına uymak ile iyi bir Müslüman olunamaz. İyi bir Müslüman, dinin icabı olarak ahlaki değerlere önem verir. İnsanları sever. Güçsüzleri korur. Haram yemez ve yedirmez. Sadece kendini ve ailesini düşünmez. Toplumun huzuruna, ülkesinin refahına katkıda bulunmayı görev bilir.
Bayram insanları birbirine yaklaştırır. Dargınlıkları ortadan kaldırır. Kardeşlik duygularını güçlendirir.
Bayram, fakirleri, yoksulları, güçsüzleri, kimsesizleri sevindirmeye fırsat yaratır. Bayramda aileler bir araya gelir. Aileler ölmüşlerini hatırlar, mezarlarını ziyaret eder. Bunlar bayramın “olmaz ise olmaz” gerekleridir. Önemli olan bayramın amacını iyi anlamak, bu amaca uygun hareket etmek, bayramı bu çerçevede yaşamaktır.
Sayın okuyucularımın bayramını kutlarım.