Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bizim dünyamız küçük olduğu için, biz kendimizi küçük dünyamızın merkezine oturtup başka konularla ilgilenmediğimiz için, Brükselde sadece Türkiye konusunun konuşulduğunu sanıyoruz. Brüksele giden arkadaşlarımız da bizi uyarmıyor. Türkiye, hudutlarının dışına çıkmaya niyetliyse, bu hudutların dışında olan biteni de dikkatle izlemek zorunda.Neden Bulgaristana, Romanyaya ve Hırvatistana "öyle de... bize böyle?" Bulgaristanı, Romanyayı, Hırvatistanı küçümsemeyiz ama... Bu ülkelerin durumu Türkiyenin durumundan çok daha mı iyi? 17 Aralıkta Brükselde AB üyesi 25 ülkenin devlet ve hükümet başkanları Türkiyeye "şartlara bağlayarak" tarih vermekle kalmadı, başka kararlar da aldı. (1) Bulgaristan ve Romanyanın tam üyelik tarihi öne çekildi. Önümüzdeki nisan ayında bu iki ülkeyle tam üyelik anlaşması imzalanacak. Bu iki ülke 2007 Ocak ayında ABye tam üye olarak katılacak. (2) Eski Yugoslavyanın dörde bölünmesiyle ortaya çıkan Hırvatistanın tam üyelik müzakerelerinin 2007ye kadar tamamlanması zor görünüyor ama, tam üyelik süresini kısaltmak arayışında, Hırvatistan ile müzakerelerin öne çekilmesine, 2005 Mart ayında başlanmasına karar verildi. Bu üç Balkan ülkesi de 1878 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan, bize yakınlığı olan ülkeler. Bu ülkeler Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında taraf oldu. İkinci Dünya Savaşı sonunda bu ülkeler komünist partilerin hakimiyetine girdi.Bulgaristan 1990 yılından sonra demokrasiyi, 1990 yılların ortasında serbest piyasa ekonomisini tanımaya başladı.Romanya komünist yönetim baskısına ek olarak Çavuşesku yönetiminin tahribatından 1990 yılı başında kurtuldu.Bu iki ülke, kara para, uyuşturucu, silah kaçakçılığı merkezleri olarak ün yaptı. Son yıllardaki gelişmelere rağmen bu üç konuda gerçek anlamıyla "temizlik" söz konusu değil. ABnin resmi belgelerine bakınız. Bu iki ülkede "fakirliğin, uyuşturucu ticaretinin, yolsuzluğun, kaçakçılığın, kara paranın yüksek suç oranının" çok ciddi boyutlarda olduğu AB belgelerinde devamlı olarak yer alıyor.Bulgaristanın demokratik parlamenter sistemde belli ölçüde yol aldığı biliniyor ama Romanyada seçimler konusunda şüpheler sona ermedi.Hırvatistan, iç savaştan çıkmanın sarsıntısını atlatamadı. Ekonomik, sosyal sorunları devam ediyor. Ama AB yetkilileri "Savaş suçlularının uluslararası mahkemelere teslimi konusunda hükümetin göstereceği işbirliğini" ABye tam üyelik için yeterli görüyor.Bu ülkelerdeki yapısal sorunlar, insan hakları sorunları, azınlık sorunları AB yetkililerini hiç de rahatsız etmiyor. İyi niyet yok Bunlar ABye sırt çevirmemizi gerektirmez. Eğer Türkiyenin kısa ve uzun vadeli menfaati AB üyeliği ise (ki bugün buna inanıyoruz) yola devam edeceğiz. Ama bileceğiz ki karşı tarafın "bize sempatisi yok". Karşı taraf "çift standart" ile hareket ediyor. ABnin kurucusu 6 ülke bugüne kadar tam üyeliğe kabul ettiği 19 ülkeden, kabul etmek üzere olduğu 3 ülkeden istemediğini, beklemediğini bizden istiyor ve bekliyor.Bunu nedeni Türklerin Müslüman olması mı? Osmanlının yarattığı Türk korkusu mu? Türkiyenin büyük bir ülke olması mı? Tam olarak açık değil...Biz istenmediğimizi bile bile, tam üyelik için ısrar ediyoruz. İyi de... Mademki karşımızdakiler bizi istemiyor, neden "Türkiye üye olamaz" diyerek kestirip atmıyor da, "kıvırtıp" duruyor... Çünkü karşı taraf sevmemesine, istememesine rağmen Türkiyeyle bağını koparmaktan korkuyor. Burada Türkiyenin konumunun, Türkiyenin büyüklüğünün, Türk insanının küçümsenemeyecek gücünün rolü var.Hani hikaye vardır: "...Bırak gitsin" demişler... O cevap vermiş: "...Bırakacağım ama... O beni bırakmıyor." İşte o biçim.17 Aralıkta Brükselden çıkan karar hükümetimizin, bürokrasimizin başarısıdır. ABden Türkiyenin müzakerelere başlama tarihi alabilmesi bile sevinilecek bir gelişmedir. Ama, gerçekçi olalım, AB üyeleri "uzun bir süre koyarak ve de ne olduğu belirsiz şartlara bağlayarak" bu tarihi "kerhen" (istemeye istemeye) verdi... Ortada henüz "olmuş bitmiş" bir şey yok. guras@milliyet.com.tr Vazgeçmek yok